28 Aralık 2009

En sevdiğim oyun

Kendi kendime bulduğum bir oyun var. Minderlerin altına saklanıp hiç ses çıkarmadan beni bulmalarını bekliyorum. Minderi kaldıran şanslı kişiyseniz minik bir gülen suratla karşılaşabilirsiniz! :)

27 Aralık 2009

Yılbaşı arifesinde herkes sokakta

Bilin bakalım bugün ne yaptık?! Eveettt! Sonunda oto koltuğumu aldık! Neslihan&Tunca bu tür ürünlerin Haşim İşcan Pasajı'nda daha ucuz olduğunu kafamıza işleyip durdular. Biz de gidip bir bakalım dedik. Römer'in Duo Plus modelinde karar kılmıştık. Her yerde 999 TL olan koltuğu 850 TL'ye aldık. Hayalimizdeki indirim olmadı ama bu kadar yol gitmişken elimiz boş dönmek istemedik. Herşeyim pembe olduğu için oto koltuğunda farklı bir açılım yapmak istedim ve siyah aldım. Arabamızın içi de siyah olduğundan çok yakıştı. Biraz da müstakbel erkek kardeşimi ve aile bütçemizi düşündüm diyebilirim. Herşeyi sıfırdan almak zorunda kalacaklar, bari oto koltuğundan tasarruf etsinler... Alışverişe giderken doğal olarak arabada eski koltuğum takılıydı. Yenisini de takınca iki koltuk oldu. Annem arkada iki koltuk arasında sıkışmaktan pek hoşlanmadı. Ben bu koltuğu 5 yaşıma kadar kullanacağım, e kardeşim de gelince arabanın arkası iyice sıkışık olacak gibi.

Yılbaşı hediyelerimde eksiklerim olduğundan bahsetmiştim. Bugün bunları tamamlayabilmek için son şansımdı. Bu yüzden İstinye Park diye tutturdum. Bütün İstanbul İstinye Park'a gittiğinden oraya ulaşmamız 1 saatimizi aldı. Babacığım vazgeçeyim diye gözümün içine baktı ama hiiiç oralı olmadım. Çoğunu hallettim, bir tek annemin ve babamın hediyeleri kaldı ama onlar yanımdayken alamadım.

İstinye Park'ta Audi standının önünden geçerken yine dibimiz düştü. Hatchback arabaya sığamadığımız düşüncesi kafamın içinde dönüp dururken Q serisi beni şarhoş etti ve uyuyakaldım. Bu arada standartlarımızı Q7'den Q5'e düşürdük. 60.000€ gibi bir fiyatı vardı. Annem "Diyelim ki silkindik ve bu parayı döktük, baban günde 40 km yaptığı için benzin parası bizi bozar Elacığım. Ayrıca bu güzelim cipi ben kapalı garajdan başka yere koymam, bu durumda evi de değiştirmemiz gerekir. Gel sen bu sevdadan vazgeç..." dedi. Demek ki şu hayatta her istediğimizi elde edemiyormuşuz...

Annemler Gap'teyken babamla Rainforest'ın timsahına bakmaya gittik. Herhalde bugüne kadar gördüğüm en büyük şeydi. Kocaman ağzını açıp açıp kapattı ama hiç korkmadım.İstinye Park dönüşü babaannemin annem için ayırttığı ayakkabıları almak üzere Kanyon'a gitmemiz gerekiyordu. Görevliler bizi içeriye almadı, çünkü otopark kilitlenmiş! Herkesin İstinye Park'a gittiğini düşünerek yanılmışım, toplum ikiye bölünmüş! "İstanbul'da bu ayakkabıdan kaç tane 35 numara kalmış olabilir ki?" paniğiyle hemen annem ve anneannemle arabadan atlayıp koşarak Camper'dan ayakkabıları alıp geldik. Böylece hediye köşemde bir kutu daha oldu. Annemin en çok istediği şeyi babaannem aldı, bana da "Başka ne olabilir?" diye düşünmek kaldı... Gitmediğim bir Astoria var, yarın oraya bakayım en iyisi.

26 Aralık 2009

Yine kaderde oto koltuğu almak yokmuş

Bugün niyetimiz gidip şu oto koltuğu meselesini halletmekti. Kahvaltıdan sonra her zamanki gibi biraz kestirdim, uyanınca babamla oynayıp öğle yemeğimi yiyip hazırlandım. Genelde cumartesi günleri kalabalık yerlere ve alışveriş mekanlarına gitmeyiz. Bu kuralımızı unutmuş bir şekilde yola çıktık ve evin önündeki yokuştan Fulya'ya inip orada kaldık. Baktık ki burada kalırsak bütün günü yiyeceğiz, hemen vazgeçip listedeki bir sonraki maddeye geçerek annemi doktora götürdük. O muayene olurken ben biraz açık havada dolaştım; çok güzel, güneşli bir gündü.

Eve gittiğimizde Yelda beni görmeye geldi. (Evet, annemi değil beni!) Ona yeni bisikletimi ve oyuncaklarımı gösterdim. O sırada annem Neslihan'la konuşmuş, onları bize davet etmiş. Yelda'nın işi vardı, kalamadı. Ben de arkadaşımı beklerken akşam yemeğimi yiyip duşumu aldım ki, geldiklerinde bu detaylarla vakit kaybetmeyeyim. Bu arada yemekte Aptamil'in bisküvili gece maması vardı, ilk defa tattım ve çok beğendim.

Uyku saatim yaklaşırken Ardalar geldi. Babam "17 kilo nasıl taşınır?" konulu hareketler yaptı. Kabul et babacığım, biraz zorlandın! :)Arda büyümüş ama birlikte oynayabilmemiz için biraz daha büyümesi lazım. Ona yılbaşı hediyesini verdim, umarım beğenmiştir. Babası gibi ağır bir kişik olduğundan Arda hediyeme pek bir yorum yapmadı.Uykum gelince herkese iyi geceler diyerek yatmaya gittim. Ben uyuduktan sonra Ayça ve Plamen de gelmiş ama maalesef onları göremedim.

Yarınki planımız elbette yine oto koltuğu almak. Bir de yılbaşı gecesi çok yaklaştı, henüz hediye alışverişimi tamamlayamadım. Yarın bitirmek zorundayım. Haydı hayırlısı...

25 Aralık 2009

Anneme ne oldu yahu?

Gayet net hatırlıyorum... Annem ve babam işten beraber döndüler. Annem bana gülümsedi, sarıldı. Ama sonra ortadan yok oldu! Beni yıkamadı, emzirmedi, uykuya yatırmadı. Bu ayımda bunamadım herhalde, gözlerimle gördüm eve geldiğini. Babam uyku sütümü verip beni yatağıma yatırdı ama sütümü içerken aklıma takıldı, uyuyamadım. Kalkıp anneme seslendim. Heceleri bağladığım için ağzımdan "Annenanannene" çıktı. Bunu duyan anneannem onu çağırdığımı zannedip koşarak geldi. Baktım annem gelmiyor ağlamaya başladım. Bu sefer de ağladığımı duyan babam koşarak geldi, annem yine gelmedi. Allah Allah bu işte bir iş var ama ne? Ağladım, ağladım, ağladım. Saatlerce ağladım. Babamla anneannemi şaşkına çevirdim. Sonra anneannemin kucağında gezerken uyuyakalmışım.

Meğer annem çok hastalandığı için ilgilenememiş benimle. Sabah uyandığında daha iyiydi, işe gitmeden gönlümü aldı. Ama haksız mıyım yani, bebekler annelerini görmeden uyuyabilir mi? Kendine dikkat et anneciğim. Bir daha hasta olma, tamam mı?

20 Aralık 2009

Kazançlı haftasonum

Cumartesi günü bir değişiklik yapalım dedik ve evden çıkmadık. İnanamadınız değil mi? Hiç tarzım değil halbuki.. Annem öğleden sonra ben uyurken kuaföre gitmiş, haberim olsaydı takılırdım peşine. Bir ara Yelda uğradı. Ne zamandır görüşmüyorduk, beni çok özlemiş. Gelirken bir de küçük hediye getirmiş. İşte bu hafta sonu kısmetim ilk bu hediye ile açıldı.Pazar günüm de cumartesi gibi geçmesin diye annem babamı dünden kandırdı. Babama kalsa bütün haftasonunu evde laptop-tv-koltuk üçgeninde geçirir. Ama annem ve ben buna izin vermiyoruz tabii ki. Bir haftasonumuz var canım, onda da evde mi oturacağız? Her neyse, benim şu oto koltuğu sorunsalına çözüm bulmak adına pazar Joker'e gideriz demiştik. Dediğimizi de yaptık. Önce Kanyon'a gidip Camper'a uğradık. Hepimiz birkaç çift ayakkabı beğenince ailecek ocağımıza incir ağacı dikmemek için bugünlük Camper'dan elimiz boş çıktık. Babam yaklaşık 1,5 saatini iPhone peşinde geçirdi. Babaannem babamla aynı yola baş koymak üzere kalkıp Kanyon'a geldi. Biz annemle ayrı dolaştık ve ilk kez Gap'e gitmedik. Bu konu beni epey düşündürdü ama Neslihan arayıp da Metrocity'de olduklarını söyleyince alelacele oraya giderken yolda unuttum gitti.

Metrocity'de Ardalarla buluştuk. Onlar Joker'i boşaltmışlar, dinlenmek için karşıdaki cafeye oturdular. Biz de araba koltuğu araştırmamızı sonlandırmak için içeri girdik. Annemin yaptığı araştırmaların sonucunda Römer'de karar kılmıştık. Görünce de en çok onu beğendik. Hatta denedim, çok rahattı. İlk gördüğümüz yerden almayalım, biraz piyasayı araştıralım diye düşündük. Babaannem bana ne zamandır bisiklet alacaktı, gelmişken onu attık sepete.Joker'de o kadar çok oyuncak vardı ki, hangisine bakacağımı şaşırdım. Babaannem beni atlıkarıncalara bindirdi, çok eğlendim.Neslihan bana diş hediyesi olarak oyuncak almış. Çok doğru bir seçim... Bayılıyorum böyle gürültülü şeylere.. :)Annemde de ikili pijama seti vardı. Migros'tan da %25 indirimli mamaları toplayınca, Metrocity'den elimiz kolumuz dolu çıktık. Herkes Metrocity'nin önündeki Noel Babalarla fotoğraf çektiriyordu. Ben de modaya uydum.Eve gelir gelmez ustalar bisikleti kurmaya girişti. Süreç biraz yorucu olsa da sonuç başarılıydı. Yeni bisikletimi çok sevdim! Büyüdüğüm zaman arkadaki parçayı çıkarıp kendi başıma bineceğim.

18 Aralık 2009

Beni bırakıp gitmeyeceksiniz, değil mi?

Bu duyguyu ilk kez annemin işe başladığı günün gecesinde hissettim. Bütün gün zaten babamı görmüyordum, annemi de göremeyince moralim bozuldu, bu konu rüyalarıma girmeye başladı. "Ya beni bırakıp gittilerse?!" diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Gece uyandığımda etrafıma bakıp da onları göremeyince "Allah bu sefer kesin gittiler!" diye basıyordum çığlığı! Neyse ki hemen ikisinden biri sesimi duyunca koşup geliyordu.

Aslında çok minikliğimden beri gece uyanma huyum yoktu. 11 haftalık olduğumdan beri kendi odamda bizimkilerden ayrı yatıyordum ve gece uyandığımda kendi kendime kaldığım yerden devam ediyordum. Ayrılık kaygısı bende 6,5 aylıkken annem işe dönünce başladı. Uykumdan uyanıp da yalnız olduğumu gördüğümde sinirlerim bozuluyordu, dehşet içerisinde ağlıyordum. Bu durum beni olduğu kadar bizimkileri de hırpaladı. İlk günlerde her gece en az 6-7 kez kalkıyordum. Onların uykusunu da mahvediyordum. Her uyandığımda beni tekrar uyutmak için en az yarım saat uğraşıyorlardı. Babam bu dönemi daha iyi atlattı ama annem fıttıracak gibi oldu. Yoğun iş temposuna uykusuzluk da eklenince gerçekten çok zorlandı.

Bu yaşadıklarım aslında gelişimimin doğal bir süreci. Eskiden kaybetme korkusu nedir bilmezken, artık çevremdekilere bağlanmaya ve onları sevmeye başladım. En sevdiklerim de tabii ki annem ve babam. Onlara bayılıyorum, dolayısıyla da kaybetmekten korkuyorum. Bu süreçte uyanıp her çığlığı bastığımda gelip bana kendimi güvende hissettirmeye devam ettiler. Kendi odalarında uyuduklarını ama onlara ihtiyacım olursa hemen koşup geleceklerini anlattılar. Baktım ki dedikleri doğru, ben de gece uyanmalarımı azaltmaya başladım. Son birkaç gündür uyansam da onlara seslenmiyorum. Kendi kendime tekrar uykuya dalıyorum. Akşam yemeğinde kendi aralarında konuşuyorlardı; annem duyuyormuş ama özellikle gelmiyormuş. Babamsa hiç duymuyormuş. Uzun bir zaman sonra ilk kez uykularını aldıkları için mutlu olduklarını anladım.

Ayrılık kaygısı biraz da hızlı büyüme dönemime denk geldi sanırım. Ya da süt içerek uyumayı seviyor da olabilirim. Her uyandığımda koca bir biberon süt verseler hepsini içerdim valla. Annem "Benim kızım gece beslenmeyeceğini bilirdi, nerden çıktı bu huy??" diye ağlayıp durdu, bana sürekli süt vermek istemedi. Babam da "Acıkıyor çocuk demek ki, verelim ne çıkar?" diyordu. Annemin hassas noktasına bastık mı? "Ühühüüü kızım obez olur böyle! Hayır vermeyeceğiz her kalktığında!" diyerek olaya son noktayı koydu. Sadece 02:30'da uyandığımda süt vermeye başladılar. Zamanla bunu 04:30'a çektim. Birkaç gecedir de hiç kalkmıyorum, sabah uyandığımda içtiğim 125 cc'lik bir sabah sütüm var. O kadar da olur canım, 10 saat hiçbirşey yemeden geçiriyorum, kolay mı?

Annem de, babam da çok mutlu... Eski Ela döndü diye bayram ediyorlar. Döner tabii, büyüyorum ben :)) Yaşanan tüm bu sıkıntılar geçici merak etmeyin!

16 Aralık 2009

Hünerlerim

13 Aralık 2009

Aile saadeti

Bugün halama "Allah kavuştursun" demeye gidecektik. Yola çıktıktan sonra çayın yanında atıştırmalık birşeyler almak için durduk. O sırada dedem arka lastiğin indiğini farketti. Benzinciye gidip şişirdik ama baktık ki hava basmakla olacak iş değil, lastikte kocaman bir çivi var! Babam hemen dümeni sanayiye kırdı. Hava çok soğuktu, sokaklarda bir kişi yoktu ve tüm dükkanlar kapalıydı. Neyse ki açık bir lastikçi bulduk ve hemen lastiği tamir ettirdik. Biraz gecikmeli de olsa tekrar yola çıktık.

Yolda yine çok huysuzdum. Şu ana kucağında oturmak is-te-mi-yo-rum! Ne zaman yeni bir araba koltuğu alacaksınız bana? Ne bileyim yılbaşı hediyesi filan olur belki??Halam eniştemle konuşuyormuş, iyi olduğunun haberini alınca morali biraz olsun yerine gelmiş gibiydi. Halam iyi olunca biz de mutlu olduk tabii... Ben yine herkesi bir arada bulmuşken bir onun bir bunun kucağında hoplaya hoplaya hiç sıkılmadım. Bir ara da şekerleme yaptım. Uyanınca bizimkilere güzel bir konser verdim, kulaklarının pası silindi.Halam bir ara Leon'u ortaya çıkardı. Hemen sevdim, saçlarını okşadım. Ama Leon benim diğer oyuncaklarıma benzemiyor, kendi kendine hareket ediyor. Nasıl yapmışlar ki böyle bir oyuncak? Teknoloji ne kadar ilerlemiş... Uzaktan kumandalı mı acaba?

12 Aralık 2009

Sürprizzzz

Sabah kahvaltı saatimi beklerken kapı çaldı. Hemen koşup açtım. Bir de baktım anneannemle dedem karşımda! Çok sevindim, hemen çığlık attım. Annem babaannem ve dedemin artık halamda kalacağını, anneannemin nöbeti devralmaya geldiğini anlattı. Ne kadar şanslıyım değil mi? Ailem hep yanımda...

Anneannem ve dedem bana hediye almışlar. Annem de geçen gelişlerinde aldıkları bir oyuncağı değiştirmiş, bana vermek için onları beklemişti. Bir de ne göreyim, aynı oyuncaktan iki tane olmamış mı?? Birbirlerinden habersiz gidip aynı köpekçiği almışlar! Aslında buna aklın yolu bir diyebiliriz. Bir düşünelim? Ela ne sever? Şarkı söyleyen, konuşan, değişik sesler çıkaran, yumuşak, yere atınca kırılmayacak ve ısırıp üzerinde tepinebileceği şeyler.. Oyuncak reyonuna bu gözle bakınca aynı oyuncağı seçmeleri çok doğal değil mi? :)) Köpekçiğin her yerinden başka bir ses çıkıyor, nereye bassam başka şarkı çalıyor. Ajansta annemin bu oyuncağı aldığını gören bir arkadaşı "Çok büyük hata yaptın" diyerek gülmüş. Annem de "Biliyorum..." demiş, "... Ama ne yapayım Ela böyle gürültülü oyuncaklara bayılıyor!"

Kahvaltıdan sonra doktora gitmek için çıktık. Bizimkiler kaç kilo olduğum üzerine iddiaya girdiler. Annem nokta atışıyla iddiayı kazandı. 8.7 kg ve 71 cm olmuşum. Yani artık altın top değil, altın gülle kategorisindeyim diyebiliriz. Annem biraz fazla mı beslendiğimi merak ediyordu ama doktorum "Ne yapıyorsan aynen devam!" dedi. Pnömokok aşımın son dozunu da oldum. 1 yaşına kadar doktora gitmeme gerek kalmadı. Kadir Amcam "Arada kafanıza takılan birşey olursa gelin." dedi. Bizimkiler gidişata göre karar verirler artık.

11 Aralık 2009

Bye bye Güçlü

Bu sabah çok ilginç bir şey oldu; annem işe gitmedi. Önce babama bye bye yaptım, sonra da dedeme. Hacer Teyzem de gelmedi. Eski günlerdeki gibi annemle evde başbaşa kaldık. "Oooh annem beni nerelere götürür kimbilir?" dedim ama şansım yaver gitmedi, yağmur bir an bile durmadı. Haliyle çıkamadık, evde kaldık. Bütün gün oyunlar oynadık, müzik dinledik, dansettik.

Akşama doğru annem beni giydirmeye başladı. Attaya gideceğimizi hemen anladım. (Attaya gitmeyi çok seviyorum ama giyinmeyi hiç sevmiyorum. Bu giyinip soyunma işiyle başım dertte. Hele banyo sonraları yok mu???)

Güçlü askere gidiyor, yarın birliğine teslim olacak. Son gecesinde ailecek bir araya gelip yemek yedik. Ben biraraya gelme kısmına katıldım ama yemek kısmına katılamadım, arabamda uyudum. Onlar da rahat rahat yemek yiyip sohbet etmişler. Güçlü nisan sonuna kadar Ağrı'da askerlik yapacak. Lalamın canı çok sıkkındı, hep ağlamaklıydı. Üzülme lalacım, ben seni eğlendirmek için elimden geleni yapacağım. Canın sıkıldıkça bize gel, dışarı çıkar gezeriz. Seni güldürmek için oyunlar yaparım. Yeter ki ağlama...

08 Aralık 2009

İlahi anne ne komiksin

07 Aralık 2009

Bebek kakası nasıl olmalı?

Doğduğumdan beri kaka sorunu hiç yaşamadım. Bizimkiler de bu durumdan çok memnundu. Ben kaka yaptıkça, gaz problemim olmadıkça onlar bayram ettiler.

Anne sütüyle beslenirken altın rengi ve yumuşak bir kıvamda kaka yapmam lazımdı. Eğer rengi yeşile dönmüşse çok yemişim, top top ve sertse az yemişim demek oluyordu. Ben hep altın rengi kaka yaptım. Bizimkiler "Ela altınlarını dökmüş" diyorlardı.

Ek gıdalara geçince kakamın rengi de kıvamı da değişti. Biraz daha kahverengiye döndü. Kıvamı da arada sırada sertleşip yumuşuyor. Sert olanına da "Play dough" diyorlar. İlla bir isim takacaklar! Benimle uğraşmasalar olmaz...

Bebeklerin sağlıklı olup olmadıkları, iyi beslenip beslenmedikleri direkt kakalarından belli olduğu için bu önemli ve takip gerektiren bir konu. Bebek ne yediğinde nasıl bir kaka yapar, kakada ne varsa bu bir sorun işaretidir vb. konulara ailenizin çok iyi hakim olması lazım.

İşte size Ela'dan bir hizmet daha! Bebek anne sütüyle ya da mamayla beslenirken, daha sonra da ek gıdalara geçtiğinde nasıl kaka yapmalı? Mekonyumdan başlamak üzere fotoğraflı örnekler: www.babycenter.com/baby-poop-photos#1260220963405_1

Pek iç açıcı bir konu değil ama kabul etmek lazım ki annelik/babalık zor iş... Bebeklerinin herşeylerini takip etmek durumundalar. Doğal olarak kaka olayı da bunlardan biri :)

06 Aralık 2009

Yağmur yağdı, seller aktı

Ela da camdan baktı!!

Bugün hava hiç iç açıcı değildi. Biz de çıkmadık. Sabah Arzu'nun şerefine güzel bir kahvaltı sofrası hazırladık. Arzu da bize krep yaptı. Bizimkiler o kadar çok yediler ki, ağırlıktan masadan kalkmaları zor oldu. Unutmamak için tarifini buraya yazıyorum. Büyüyünce kendi ellerimle yaparım artık:

Çırpılmış 2 yumurtaya 1 su bardağına yakın unun yarısını ekleyin ve karıştırın. Bu karışım katı bir hale gelecek. Kalan unu da azar azar eklerken karıştırmaya devam edin. 1 çimdik tuz attıktan sonra 1 su bardağı sütü azar azar ekleyerek karıştırın. Bir süre bekledikten sonra hafif yağladığınız teflon tavaya bir kepçe yardımıyla dökün ve önlü arkalı pişirin. Afiyet olsun. :)

Kahvaltıdan sonra bütün gün evde oynadık durduk. Arzu benimle birlikte koşturmaktan rahat bir-iki kilo vermiştir. İstanbul'a sadece beni değil, ikiz yeğenlerini de görmeye gelmişti. Baktım pili bitmek üzere, yeğenlere enerjisi kalmayacak, hemen Arzu'yu azad ettim. Öğleden sonra evden birlikte çıktık; o abisine gitti, biz de annemle markete gittik. Bu bahaneyle evden çıktım mı çıktım..

Arzu gitmeden gelen dayım nöbeti devraldı. Annemle dönüşümlü olarak beni yormaya çalıştılar ama her zamanki gibi kolay olmadı. Gece sık sık uyanıp süt istememin nedeni açlığa bağlandığından beri gündüz mamalarım kuvvetlendirildi. Bu da benim enerjimi ikiye üçe katladı. Neyseki ki 21:00'a doğru gözlerim kapanmaya başladı da sütümü içip uyudum. Eminim hiç uyumayacağım zannetmişlerdir... :)

05 Aralık 2009

Güneşli günlerin tadını çıkarmaya devam

Güne Lisya ve Rubi'de kahvaltı ederek başladık. Aslında ben daha önce kahvaltı işini halletmiştim. Bizimkiler yerken sabah şekerlememi yapıp armut seansımda onlara katıldım. Lisya uyandığım zaman yerlere çıplak ayak basmayayım diye terlik verdi ama terlikler bana biraz büyük geldi sanki??Kahvaltıdan sonra Küba'dan gelen ünlü perküsyon grubunun performansını izledim. Biraz gürültücülerdi ama bu grup beni çok eğlendirdi doğrusu! Gösteriden sonra hemen bir imza alıp hatıra fotoğrafı çektirdim.Bu renkli sabahtan sonra Arzu'yu karşılamak üzere Hayret Family'den ayrıldık. Çooook uzak yol geldiğimiz için eve dönüş de zorlu oldu. Kapının önünde Arzu ile karşılaşıp yukarı çıktık. Ben Arzu'yu ilk defa gördüm. Annemle çocukluk arkadaşıymışlar. Benim de bir gün böyle 25 yıllık arkadaşlarım olacak mı acaba?

Öğle yemeğimi yedikten sonra bu güneşli havada eve kapanmamak için çıktık ve Yıldız Parkı'na gittik. Yalnız park bugün çok kalabalık ve gürültülüydü. Yürüyüş yaptık ve dinlenmek üzere cafeye oturduğumuzda yoğurdumu yedim. Üzerine de sahlebin tadına baktım. İlk defa şekerli birşey tattığım için hoşuma gitti doğrusu ama annem 3 yudumdan fazla içirmedi.

Parktan dönüşte kasaba ve markete uğrayarak alışveriş yaptık. O arada birazcık daha kestirdim. Duşumu alıp oyun oynayıp sütümü içtikten sonra da uyudum.

04 Aralık 2009

Bu ürünü alın derim

Öniz'in anneme hamileyken bahsettiği ve çok işe yarıyormuş dediği bir ürün vardı: Beaba Babycook. Bu ürün Joker'de satılıyor, fiyatı da 239 TL.

Sonra "Dur dur onu alma aynısını Arçelik-Beko yapmış, hem de daha ucuza!" dedi. Ben annemin karnında olduğum için hepsini duydum, oradan biliyorum.

Gel zaman git zaman anne sütüyle beslenmeyi ek gıdalarla desteklemem gerektiğinde ürün hayatımıza girdi. Annem Arçelik olanını aldığında kutunun altına baktığında bir de ne görsün? Beaba logosu! Herhalde Beaba'nın üreticisi Arçelik... Ürünlere baktığınızda görürsünüz, neredeyse birebir aynılar:Besinleri buharda pişiriyor, püre haline getiriyor, ısıtıyor ve buz çözüyor. Daha ne yapsın?

Geçen gün annem bana patates ve havuç püresi yaptı. 15 dk.da buharda pişirdi, doğradı. İçine biraz et suyu biraz da zeytinyağı ekledi. Mmmmm nefisti, bayıla bayıla yedim.

REVIZYON: Biz bu ürünü aldığımızda piyasada "BPA Free" olan bir alternatif yoktu. Ama artık var. Avent'in aynı işi gören ürününe buradan göz atabilirsiniz. Bugün alacak olsak biz bunu tercih ederdik. BPA'siz ürün kullanmanın önemi hakkındaki yazım ise burada.

02 Aralık 2009

Elma dersem çık...

Kendi kendime meyve yemeyi püre yapılıp yedirilmesine tercih ediyorum.. :)

30 Kasım 2009

Bayramın son günü evde oturduk

Desem de inanmayın!

Tabii ki yine dışarıda sürttük. Ben bayılıyorum bu sürtme işine. Kendime lakap mı taksam acaba? "Sokak kızı İrma" mesela? :)

Sabah şekerlememi yaptıktan sonra hazırlanıp çıktık, Bebek'te Arda ile buluşacaktık. Onları beklerken bütün çocukların başına toplandığı güvercinleri seyrettim.Henüz yürüyemediğim için gidip yem veremedim ama olsun. Yemi yiyip yiyip bir anda pııırrrrr diye bir uçuşları vardı ki sormayın. Babam bile korktu ama ben hiç korkmadım.Ardalar geldiğinde biraz sahilde oturduk, o arada muzumu yedim. Mama zamanım gelince de her zaman yaptığımız gibi kendimizi ilk bulduğumuz yere -Starbucks'a- atıp karnımı doyurduk. Ben doydum ama büyükler hala açtı. Gözlerinin önünde yemekler uçuşuyordu. Onlara favori mekanım Kırıntı'yı önerdim. Kırıntı'ya giderken yolda uyuyakalmışım. Ben 45 dk. kestirirken bizimkiler de rahat rahat yemeklerini yediler. Uyandığım zaman masaya oturup en sevdiğim oyuncaklardan biri olan bardak altlarıyla oynadım ve yoğurdumu yedim. Sırf yoğurt mu? Guacamole bile yedim. Sonra da guacamoleye uygun, yeşil bir kaka yaptım. Bu da annemin Mariachi'si ve babamın Miller'ı arasında bendeniz.. :) O sırada Arda da uyandı, başbaşa biraz lafladık. Yine Arda'ya dokunmak istedim ama dokunamadım, ne dokunulmaz bebekmiş bu yahu?! :)
Hava kararınca eve gitme vakti geldiğini anladık. Akşam yemeğimi böyle bulduğum ilk yerde yiyemem. Karnımı iyice doyurmam gerekiyor. Annem benim için bir robot almış, onunla çok lezzetli bir sebze püresi yaptı. Bayıla bayıla yedim ve keyifle oynamaya başladım.

Böyle huzur içinde geçen bir günün sonunda bizimkiler huzur içinde uyuyacağımı düşünüyorlardı. Hesap şaşırtmaya bayılıyorum! :) Son günlerde uyku saatim iyice geçe kaymaya başladı. 21:00'de annem sütümü verip beni yatağıma yatırdı, ses gelmeyince uyuduğumu düşündü ama beni kontrol etmek için odama girdiğinde gözlerimi faltaşı gibi açarak anneciğime beni alması için yalvarmaya başladım. Tabii ki almadı. Üfff anneme karşı daha ikna edici olmanın yolunu bulmam gerekiyor. Koridorun ışığını açıp yanıma oturdu. Yatakta biraz oyuncaklarımla oynadım ama hiç uykum gelmedi. Saat 22:40 olduğunda artık sıkılmıştım. Annem uyku saati olduğunu, bütün bebeklerin uyuduğunu, bir tek benim kaldığımı söyledi. Onu pes ettirdim ama ben pes etmedim. Hemen babama seslendim. Sevgili babacığım da gelip beni aldı ve salona götürdü. Yarım saat de salonda babamla oynadım, sonra da bir tanecik babacığım beni uyutup yatağıma yatırdı.

Babama karşı bu kadar ikna edici olabiliyorken anneme diş geçirememem biraz ilginç değil mi? Bu konuyu daha etraflıca ele almam gerekiyor.

29 Kasım 2009

Dışarıda yağmur var ama olsun biz yine de gezeriz

Bayramın 3. günü de tabii ki evde oturmadık. Bugün kuzenim Zeynep ile buluşacaktık. Sabah Seda anneme mesaj atmış ama biz içeride kudurduğumuzdan duymadık, mesajı gördüğümüzde ise evden çıkmak için sadece 20 dk.mız vardı! Jet hızıyla hazırlandık ve sağanak yağışa aldırmadan kendimizi dışarıya attık.

Zeynepler Karaköy Namlı'da oturmuş bizi bekliyorlardı. Namlı insanın gördüğü her şeyi çatlayana kadar yiyip yiyemediklerini de alıp eve götürmek isteyecekleri bir yer. Ben ilk defa gittim ve çok sevdim, herkese tavsiye ederim.

Zeynep benden 3 ay büyük. Birbirimizi çok uzun zamandır görmüyorduk. Kendisi bütün yazı Çeşme ve Bodrum arasında mekik dokuyarak geçirdiğinden yüzünü gören cennetlikti. Neredeyse güneye yerleşeceklerini düşünmeye başlamıştım ki İstanbul'a döndüler. Artık daha sık görüşürüz. Kendi minik oyun grubumuzu kurup sonsuza dek mutlu oluruz.Kuzenlerden ayrıldıktan sonra Kutluğ malikanesine geçtik. Ben ilk defa başka bir evde kendi kendime oynadım. Hiç sıkılmadan kocaman salonda yerde yuvarlanıp durdum. Bari elime bir bez verselerdi.. :)Ve fakat uykum geldiğinde bir türlü uyuyamadım. Çok huysuzlanınca kalkmak zorunda kalktık. Bu yüzden Dilara ve Burak'la bir güzel fotoğraf çekemedik. İlk fırsatta tekrar buluşur, bol bol çekeriz. Zaten fotoğraf makinelerini çok beğendik. Bu arada yeni bir makine alırsak onunla daha güzel fotoğraflar çekebilirim diye düşünüyorum.

Eve gelirken yolda da uyumadım. Arabada yaptığım çılgınlıklara devam ettim. Aslında sağa çekip daha fazla gitmemek gerekiyor ama henüz "hayır"dan anlamadığım için annem hiç istemese de o garip pozisyonlarda yola devam ediyoruz. Allah korusun, bir kaza olsa beni koruyamayacaklarını anlatıyor ama dediğim gibi henüz böyle rasyonel açıklamalar bana hitap etmiyor.

Arabadan inip eve gidene kadar pusetimde birkaç tur attınca hemen uyudum. O sırada annem yine söylenmeye başladı. Bense başıma geleceklerden korkmaya başladım... Bu uyku sorununu bir şekilde halletmemiz gerekecek. Ama nasıl???

28 Kasım 2009

Caddebostan'da 9 saat nasıl geçti?

Bu sabah Alp'le ailelerimizi kahvaltıya götürdük. Çok isabetli bir program yapmışız, hava o kadar güzeldi ki.. Babam t-shirt'le oturdu, yani o derece. Caddebostan Caffé Nero'nun bahçesindeki kocaman koltuklara kurulduk, kalkmak bilmedik. Biraz daha otursak oracıkta sızıp kalabilirdik. Uyku halinden kurtulmak için kalkıp sahilde yürüdük. Allahtan dün Yıldız Parkı'ndan antremanlıydık. Yürürken zaman geçmiş, benim mama saatim gelmiş. Hemen oracıkta bir yere oturup mama yemem gerektiği için Starbucks'a oturduk. Mamamı afiyetle mideye indirince keyfim yerine geldi. Fakat bütün sabah Alp'le benim aynı anda uyanık olduğumuz o kadar az zaman vardı ki, doğru düzgün bir fotoğraf çekemedik. Güneş de ne yaptığını şaşırmış, Aralık'tan beklenmeyecek kadar pırıl pırıl parlıyordu. Bizi ve ışığı ayarlamak çok zor oldu. Bu sefer de Alp'in mama saati geldi. Neyse ki, kalkmadan önce birkaç deneme yapabildik. İşte en düzgünü:Eskinazileri uğurladıktan sonra Çağan geldi. İyi ki de gelmiş! Bayramın ilk bahşişini Çağan'dan kaptım!El öpmeyi bilmediğim için burnunu ısırarak teşekkür ettim.Sonra kalkıp Cadde'de yürüdük. Acıkınca Dükkan Burger'e oturduk. Buranın menüsü hiç bana uygun değilmiş, iyi ki aç gelmemişim. Biri yer biri bakar olmasın diye Çağan bana yoğurt yedirdi. Yoğurttan sonra sofraya şöyle bir göz gezdirdim. Yok, olacak gibi değil. Bu kadar bana hitap etmeyen bir sofra olamaz diye düşünürken gözüme yeşil bir şey ilişti. Adı turşuymuş. Denemekten ne çıkar diyerek tattım. Tadı ekşi ve acıydı. Ama olsun... Ba-yıl-dım!Dükkan'a kadar yürüdüğümüz yolu geri dönüp Çağan'dan ayrıldık. Emreler her zamanki gibi evin altındaki cafedelermiş. Dönmeden oraya da uğrayalım dedik. Kolumuzu kaldıramayacak kadar bitkin düşmüştük. 5 dk. görür kaçarız diye düşündük ama köprü yolu tıkalı olduğundan 1 saat oturduk. Orada Aylin ve Selin'le tanıştım. Böyle kalabalık ortamlarda hiç sıkılmıyorum, mutlaka benimle oynayacak birileri oluyor.Bir ara Emre'nin dövmelerini çıkarmayı denedim ama bu iş böyle olmuyormuş.Maalesef 10 dk.da geçtiğimiz karşıdan bizim tarafa dönmek gittiğimiz kadar kolay olmadı. Uyku saatim yaklaştığı için huysuzluk yaptım. Zaten yorgun olan annemin son enerji stokları da yolda tükendi. Eve döndüğümüzde huysuzluğa devam ettim. Bir türlü uyumak bilmeyince annemin gözü döndü ve beni babama bırakıp yattı. Yufka yürekli babacığım benimle biraz daha oynadı ve kucağında gezdirerek uyuttu.

Bu uyku konusu her geçen gün daha da tatsızlaşıyor. Benim için hava hoş, nazım babama geçiyor ama annem fıttırdı gibi. Korkmaya başladım, beni camdan filan atar mı sizce?

27 Kasım 2009

Bugün bayram, erken kalkan erken yol alır..

Bu sabah da diğer tatil sabahları gibi 11:00'da babamı uyandırana kadar annemle oynadık. Sonra onlar kahvaltı yaparken ben yine oturduğum yerde sızdım. Uyanınca hazırlanıp bayramın ilk günündeki güzel güneşi kaçırmamak için kendimizi sokağa attık.

Aslında bugünü aile büyüklerini ziyarete ayırmıştık ama Perran Teyzem çok ağır grip olduğu için gidemedik. Biz de evimizin hemen yamacındaki en güzel hava alıp dolaşma yeri olan Yıldız Parkı'na gittik.

Hava güneşli ama soğuktu. 2-3 saati dışarıda geçireceğim için kalın giyindim. Bu montumu daha önce görmediniz çünkü ilk defa giyiyorum. Yeni almadık ama hava daha yeni yeni soğudundan anca sıra geldi. Böyle kalın giyinip bacaklarımı da örtünce artık biberonumu tutmaya gerek kalmadı, göbeğimin üzerine koyup sütümü içtim.Sütüm bitince dolaşırken uykuya daldım. 1 saat kadar uyudum, o sırada bizimkiler yemek yediler. Sonra çooook uzun bir süre yürüdük. O kadar temiz bir hava vardı ki, soğuğu hiç önemsemedik.Bu arada Yıldız Parkı'na her gidişimizde görüp de gülmekten yerlere yattığımız ve neye benzediğini anlayamadığımız bir heykel var. Sizce bu nedir; ayı mı orangutan mı? :))
Parktan dönüşte dvd almaya gittik. Ben burayı ilk defa gördüm. İçerideki renklilik beni çok şaşırttı. Yerden tavana kadar her taraf dvd doluydu. Hepsini alıp eve götürmek istedim ama olmazmış, bizimkiler izin vermedi.Oradan Migros'a geçtik. Ev yine tam takır kuru bakırdı. O kadar çok şey almışım ki araba doldu taştı. İyi ki yanımda bizimkileri götürmüşüm yoksa bunları eve kadar zor taşırdım.Akşam da Ayça ve Plamen bize geldiler. Bursa-GS maçını seyredip yemek yedik. Sonra büyükleri başbaşa bırakıp uyudum, rahat rahat dvd seyretsinler diye... Ne kadar uslu bir kızım, değil mi?

26 Kasım 2009

Safari maceram

O gün yine her zamanki gibi safari şapkamı takıp vahşi ormanda ava çıkmıştım. İşte o anda onu gördüm!Minik ördek masumca bana bakıyordu. Bense ona karşı kötü emeller besliyordum. Uzandım, ama yetişemedim. Niyetimi anlamış olacak ki kaçtı.Pes etmemiştim. Artık güvenli yuvasında olmadığına göre onu daha kolay yakalayabilirdim. Evet kaçıyordu ama ben peşindeydim.Onu köşeye kıstırdığımda artık kaçacak bir yeri kalmamıştı. Seri bir şekilde üzerine atıldım ve zavallı ördeği yakaladım. Sonra da onu afiyetle mideye indirdim! Nihahaha! Ben çok kötü bir kızımmmm!