26 Eylül 2009

Açık havada son gezmeler

Annemin işe dönüşünün yaklaştığı şu günlerde iki gündemimiz var: Beni bu duruma alıştırmak ve ev işlerini üstlenecek bir yardımcı bulmak.

Babaannemler seyahatten döndüklerinden beri her gün bize geliyorlar. Annem bana el sallayıp gidiyor; bazen sadece babaannemle, bazen de hem babaannem hem dedemle başbaşa kalıyorum. Şimdilik iyi anlaşıyoruz. Zaman kavramım olmadığı için annemi ne kadar süre görmediğimi anlayamıyorum ama babaannem ve dedemle çok iyi vakit geçiriyorum. Beni parka götürüyorlar, mama yedirip uyutuyorlar... Kısaca asayiş berkemal.

Yardımcı konusunu da dün çözdük. Annem bu iş için eleman bulan bir ajansla görüşmüştü. Sabah aday adaylarıyla görüşmeye gittik. Biri içimize sindi. Evimize, dolayısıyla da hayatımıza Hacer Hanım girdi. Hemen pazartesi günü başlayacak, annem evde olacağı son 3 gün kendisini düzenimize alıştıracak. Evimize çok yardımcı girip çıksın istemiyoruz, umarım bu iyi biridir de uzun zaman boyunca bizimle kalıp aileden biri gibi olur.

Yardımcı işini hallettikten sonra Gap'in İstinye Park'taki fotoğraf çekimine gittik. Gap, modellik yapmak üzere 0-10 yaş arası ufaklıklar arıyormuş. Çekime ilgi o kadar büyüktü ki metrelerce kuyruk vardı. Sevgili Gap, üzgünüm ama modelin olmak için kuyruğa girecek kadar meraklı değilim. Ben giydiğim kıyafetlerle senin gönüllü modelliğini yapmaya devam ederim merak etme. "Casting Call" web sitesi 1 Ekim'de açılacakmış. Belki oraya bir fotoğrafımı yüklerim.

Model adaylığım için benim kadar heyecanlı olan biri daha vardı; Gözde. Emre'yle birlikte heyecanla geldiler. Ben bu heyecan karşısında korkup çığlığı bastım ama sonra aramız düzeldi. Onlar da kuyrukta beklememek konusunda benimle hemfikirlerdi. Biz de İstinye Park'tan çıkıp açık havada bir yerlere gidelim dedik ve Secret Garden'a gittik. Bizimkiler bira-patates olayına girdi, ben de onlara eşlik ettim.Bir ara kitap okudum.Bir ara Gözde'nin bileziklerine taktım.Yaz bitiyor ve ben havalar soğuduğunda ne yapıcam diye kara kara düşünüyorum. :(

24 Eylül 2009

Ben minik bir tavşanım


23 Eylül 2009

Kahvaltının üzerine çorap çok iyi gidiyor

Herkese tavsiye ederim :)

22 Eylül 2009

Bebek beni özlemiş

Neslihan'la annemin dünkü planı tutmayınca bugünü de kaçırmayalım, doğurmadan önce dışarda bir kahve içelim diye düşünüp Tunç Family ile Bebek'te buluştuk. Hava yine sabahtan serin ve kapalıydı ama öğlen açtı. Güneşi kaçırmamakla iyi etmişiz. Havalar iyice serinlemeden bol bol açık havaya çıkmak lazım.

Dayımı da aldık ve yola çıktık. Geç kaldık diye telaş ederken bir de baktık Bebek'e önce biz varmışız. Beklerken parka gittik. Daha önce salıncakta sallanmış ve kaydıraktan kaymıştım. Bugün ilk kez tahtiravalliye bindim. Babam bizi havaya kaldırdıkça çok heyecanlandım. Bu da keyifli bir oyuncakmış. Dedem beni parka götürdüğünde tahtiravalliye de bindirmesini isteyeceğim.Bebek'te Yelda ve Tibet ile karşılaştık. Ayaküstü sohbet edip ayrıldık, zaten yarım saat önce beraberdik; Tibetlere bayramlaşmaya gitmiştik.

Parktan sonra Caffé Nero'ya oturduk. Ben yoğurdumu yiyip açık havada biraz uyudum. Herkeste Arda'nın gelişinin heyecanı vardı. "Haftaya bu saatlerde kucağımızda olacak" diye düşündükçe heyecanlandık. Annem ve babam benim doğduğum günü ve hastanede yaşadıklarımızı anlattılar. Doğumum çok güzel, çok mutlu bir olaymış. Herkesin gözleri parlıyormuş. İnşallah Arda da sağlıkla aramıza katılcak, bir sonraki bayramda elimi öpecek. Çünkü ben daha büyüğüm! :) Hahaha!!! Neslihan bana çok güzel bir bayramlık almış. Havalar serinlediğinde blog'umda görebilirsiniz.

Biz tüm bunları yaparken anneannemlerle babaannemler de İzmir'de buluştular. Babaannem ve dedem bir haftadır gemi seyahatindeydi. İstanbul öncesi son durak İzmir'miş. İzmir'e gitmişken dünürler buluşması yapmadan olur mu? Olmazzzz! Bütün gün kulaklarım çınladı, sanırım hep benden bahsettiler. Zaten benden daha güzel bir konu da zor bulurlar! :)

20 Eylül 2009

6 aylık oldum

"Daha dün gibi" diyorsunuz değil mi? Doğduğum gün için... :) Zaman çabuk geçiyor, 6. ayımı doldurdum bile. Hayatımın ilk 6 ayında neler öğrendim neler... Peki bitti mi? Kocaman bir HAYIIIRR! Her an, her saat yeni şeyler öğrenmenin, yeni keşiflerin peşindeyim. Henüz kendim bir yerden bir yere gidemedim için bu keşifler bizimkileri biraz yoruyor ama bana zevkle yardım ediyorlar. Onlar da benimle birlikte küçük detayların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha keşfediyorlar.

Bu ay değişik sesler çıkarıp kendimi dinlemekten çok keyif aldım. Müzikli olan her oyuncağa, eşyaya bayıldığım gibi kendi sesime de bayılıyorum. Öğrendiğim şarkıları söylüyorum, gördüklerimi anlatıyorum. Bu aralar en çok "Gaa" diyorum, favorilerimse her zamanki gibi: "In-ga" ve "Eeee". Çıt-çıt, pat-pat, tak-tuk gibi sesler duyduğumda nereden geldiğini merak edip aranmaya başlıyorum. Gece uyurken komşulardan gelen sesler beni uyandırmaya başladı. Ben uyurken yanımda konuşun, müzik dinleyin... Hiç problem değil... Yeterki çat-çut-tak-tuk etmeyin.

Ellerim ve dizlerim üzerinde kalkıp bir süre etrafa bakıyorum ama emeklemek için gerekli gücü bulamıyorum. Daha çok kolum üzerinde sürünüyorum diyebiliriz. Buna da şükür, en azından az da olsa birilerinin yardımı gerekmeden bağımsız olarak hareket etme şansım var. Dönmek benim için çocuk oyuncağı, sıkıldıkça dönüyorum, pozisyonumu beğenmezsem hemen değiştiriyorum.

Oturma konusuna gelince, on saniye kadar bu konuda iyiyim fakat on saniye sonra başım ağır geliyor, hoooop devriliveriyorum. Ayağa kalkmak ve birkaç adım atmak aya ayak basmak kadar heyecan verici. Ayakta durduğum zaman kendimle gurur duyuyorum, bu hemen yüzümden belli oluyor.

Uzanma, kavrama ve tutma konusunda üstüme yok. İstediğim birşeyi kolaylıkla alıyorum. Yalnız yere düştüğünde onu tekrar alabileceğim aklıma gelmiyor. Düştü mü düştü, bitti gitti benim için. Oyuncaklarımı tutup vurmaya bayılıyorum. Kendime, yere, nereye olursa...

Resimli kitapları çok seviyorum. Hem bakmak, hem de ısırmak çok zevkli.

Çok hareketliyim. Maalesef "Ela'yı bir yere koyalım da kendine takılsın.." durumu hiçbir zaman olmadı. Bu nedenle tehlikelere daha açığım. Birkaç saniye içerisinde tahmin etmediğiniz kadar hızlı ilerleyip olmadık yerlere girebilirim. Bu nedenle bana bakmak, başımda durmak çok dikkat isteyen bir iş. Bizimkiler yerde oynadığım zaman etrafımda benim için tehlike yaratacak eşyaları kaldırıyorlar, mama sandalyesi ya da ana kucağında otururken mutlaka emniyet kemerimi bağlıyorlar. Emeklemeye ya da sıralamaya başladığımda tüm evi benim güvenliğim açısından gözden geçirip gerekli önlemleri alacaklarmış.

Bizimkiler beni bir süreliğine yalnız bırakıp geri geldiğinde, hiçbir zaman yalnız kalmayacağımı hep döneceklerini görüyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor ve kendimi güvende hissetmemi sağlıyor.

Sütten başka besinlerle tanıştım, şimdilik yediklerimi çok sevdim. Bugün ilk kez yoğurt yiyeceğim. Kaşıkla beslenmek benim için sorun olmadı ama annem kaşığı doldurup bana tekrar verene kadar geçen süre sanki on yıl gibi geliyor, kaşığın dolu gelmesini bekleyemiyorum, hemen isyan ediyorum.

Yabancı insanlara gülmeye devam... Bu ay evimize 3 farklı temizlikçi geldi. Hepsini sanki yıllardır evimizin insanıymış gibi karşıladım. Sokakta benimle ilgilenenlere de gülüyorum. Henüz yabancılama yok... Nazikçe yaklaşıp beni korkutmayan herkesle gayet güzel geçinebilirim.

Her türlü elektronik eşya ve kumandaya bayılıyorum. Dijital çerçevede resim seyretmeye devam... Hala TV yasak.

Altımı değiştirmek başlı başına bir macera... Kim yapıyorsa başarılar diliyorum. :)

Dişlerden ise hala haber yok... Doktorum iki aydan önce diş çıkarmamı beklemediğini söyledi.

Mutlu bayramlar :)

Bugün benim ilk bayramım. Bayram demek tatil demek, tatil demek annem ve babamla 24 saati birlikte geçirmek demek. İkisi de evde olunca çok mutlu oluyorum. Keşke babam evden çalışabileceği bir iş bulsa diye düşünüyorum ama benimle oynamaktan çalışmaya fırsat bulamaz, eve ekmek getiremez diye vazgeçiyorum. :)

Anneannemler İzmir'de, babaannemler yurtdışında. Onları telefonla kutladık, bayramlıklarımızı giydik ve aile büyüklerini ziyaret etmek üzere yola çıktık. Önce Bakırköy'e babamın teyzelerine gittik. Aynı evde 3 teyze, arka sokakta 4. teyze, aynı zamanda ziyarete gelmiş dayılar, yengeler ve kuzenler olunca bir taşla onbeş kuş vurmak gibi oluyor. Cümbür cemaat yiyip içip laflıyoruz. Torun çocukları şimdilik 2 tane; Doruk ve ben. İkimizi de çok seviyorlar, hangimizle oynayacaklarını şaşırıyorlar. Bizim gibi ilgi görmeyi seven bebeklere göre hava hoş tabii. :)

Burada ilk bayram harçlığımı cebe indirdim.Bakırköy'den çıkıp Nişantaşı'na geçtik. Babamın babaannesi, amcası ve kuzeniyle bayramlaştık ve ben sonunda yorgun düştüm. Bu bayramlaşma trafiği beni sersem etti. Eve gelip duşumu aldım, sütümü içip uyudum. Önümüzde 2 gün daha var, bu iki günü çekirdek aile saadetine ayırdık.