21 Kasım 2009

Kaf Dağı'nın zirvesindeki sarayımdan bildiriyorum

Bugün ailecek büyük babaannemi ziyarete gittik. Keyfi yerinde ve sağlıklı görünüyordu, bu da bizi çok mutlu etti. Dönüş yolunda acayip bir şey oldu, sanki gittikçe gri bir dumanın içine doğru ilerliyorduk. Göz gözü görmüyordu, arabada gidiyorduk ama 200 mt. ötesini zorlukla seçebiliyorduk. Bu hava olayına sis deniyormuş.

Eve doğru yaklaştığımızda sis iyice bastırdı. Pencereden çektiğim şu fotoğrafa bakar mısınız? Sanki Kaf Dağı'nın zirvesindeki sarayın penceresinden çekilmiş gibi değil mi? :)

20 Kasım 2009

8 aylık oldum

Bu ay yine hızla geçti ve ben hızla büyüdüm! :)
  • Sürekli konuşuyorum, genellikle "Ba-ba" ve "Gel" diyorum. "Anne" demek çok zor geliyor ama bu konu üzerinde çalışıyorum.
  • Ailemdeki herkesin ismini biliyorum. "Ba-ba" deyişimi rastgele sanmayın.
  • Avucumu açıp kapatarak "Gel" hareketi yapıyorum.
  • Objeleri bir elimden diğerine geçirmek artık çocuk oyuncağı benim için. Özellikle yüksek bir yerden toplarımı aşağıya bırakmaya bayılıyorum. Hem çıkardığı sesi seviyorum hem de yerden alınıp bana geri verilmesini.
  • Eskiden önümdeki birşey yok olduğunda ya da düşürdüğümde nereye gittiğini umursamazdım. Artık ortadan kaybolan objeleri arıyorum. Araştırmacı kişiliğim her geçen gün gelişiyor.
  • Oyuncaklarımı birbirine çarpıp çıkardığı seslerle eğleniyorum. Küplerimin içine top koyup çıkarıyorum. Becerikli bir kız olacağım gibi görünüyor.
  • El sallayarak "bye-bye" diyorum ve müzik duyunca alkışlıyorum.
  • Sanırım solak olacağım. Genellikle sol elimi ve sol bacağımı kullanıyorum, attığım goller hep soldan geliyor. 2-3 yaşıma gelmeden bu tercihim netleşmeyecektir ama şimdilik solla rahat olduğumu söyleyebilirim.
  • En, en ama en çok sevdiğim şey; tırmanmak! Beni bırakın, bütün gün dağlara-taşlara tırmanayım. Dağ-taş bulamadığım için bizimkilerin yatak başlığıyla idare ediyorum. Yukarıya minik yastıklar koyuyorlar, ben de gidip onları aşağı indiriyorum. Yüksek bir yere tutunup kendimi yukarıya doğru çekmekten çenem tahriş oluyor. Günlerdir kırmızı bir çeneyle geziyorum.
  • Bir yere tutunduğum sürece devrilmeden rahatlıkla ayakta durabiliyorum. Tutunmadan 2 sn. kadar ayakta kalabiliyorum. Bu süreyi geliştirmek için çalışıyorum.
  • Bir elimle bir yerden destek alırken eğilip diğer elimle yerdeki oyucağımı alabiliyorum.
  • Kendi kendime birşeyler yiyebiliyorum. Minik parçalar halinde salatalık, havuç, kırmızı erik ya da armut... Verin elime kemireyim.
  • Evdeki tequila shot bardakları daha bir fonksiyonel oldu. :) Minik ve kalın camdan yapılmış olmaları sebebiyle onlar artık benim su bardaklarım!

15 Kasım 2009

Iyykkk iğrenç!

Dün gece bizimkileri uyutmadım, 1-1,5 saatte bir uyandım. Böyle olunca ceza olarak pazar günümü aktivitesiz geçirmek zorunda kaldım. Aslında iyi de oldu, evde başıma gelen dışarda gelmiş olsaydı ne yapardık bilmiyorum.

6'da uyandıktan sonra bir saat kadar babamla oynadım, babam pili bittiği noktada beni anneme havale etti. 7-10 arasını da annemle yerde yuvarlanarak geçirdikten sonra uykuya daldım ve 12'ye kadar uyudum. O arada bizimkiler de uyumuş ama yetmemiş olacak ki hayatımda ilk defa bu pazar "Bugün nereye gidelim?" sorusunu ve cevabını duymadan geçti. Öğlen Yelda ve Tibet beni görmeye geldiler. Biraz oturduktan sonra Yelda "Hadi Tibet" dedi ama Tibet'in kahvesi bitmediği için kalkmadı. İşte o anda olan oldu! Tibet'in üstüne, halıya ve yere çıkardım biraz. Zaten onlar gelmeden önce temiz ciciler giymiştim, hemen değişip 2.postayı giydim. Yelda'nın midesi bulandı, kendini nereye atacağını bilemedi. Bebek sahibi olduklarında başına neler geleceğini bilmiyor sanırım. :)

Onlar kalktıktan sonra yine huysuzluğa devam ettim. Temiz hava iyi gelir düşüncesiyle annem beni yürüyüşe çıkardı. Biraz etrafa baktıktan sonra uyudum. Sabahki 2 saatlik seansın üstüne, bir 2 saat daha ekledim. Ne de olsa dün geceden eksiğim vardı.

Bugün de dün olduğu gibi annem ne hazırladıysa yemedim. Çok sevdiğim armut, pirinçli domates çorbası... Hepsini annem yedi. Yoğurdumu bile zoraki yedim. Bütün gün sadece süt içtim, o da her zamankinden daha az miktarda hani çok da iştahlı değildim.

Domates çorbasını da içmeyince annem "Sana muhallebi yapmayıp süt vereceğim, bir derdin var ama anlayamadım annecim" dedi. O sırada yediği patatesten -ki çookkk severim- minicik bir parçayı ağzıma koymasıyla birlikte böööööööööööööööööööööööööööööööö diye kustum. Hayatımda ilk defa! Neye uğradığımı şaşırdım. Nasıl nefes alacağımı bilemedim, öksürmek istedim. İğrenç bi tadı vardı. Çok yediğimde ya da yediklerimi hazmedemediğimde minik çıkarmalarım olurdu (bugün Tibet'in üstüne yaptığım gibi) ama daha önce hiç kusmamıştım. Her yer mahvoldu. Bütün mama sandalyem en küçük deliğine kadar kusmuk doldu. Kokusunu tarif etmem imkansız. Hemen üçüncü parti temiz cicileri giydim çünkü o an annem beni yıkamaktan çok burası nasıl temizlenir derdindeydi. Daha yemeğini bile bitirmemişti. Babam beni giydirirken ortalığın kabasını aldı. O sırada ben biraz daha kustum ve 4. parti temiz cicilerimi giymeden önce bu kokudan nasıl kurtulacaklarını düşünen bizimkiler beni banyoya attı ve bir güzel yıkadılar.

Benden sonra yıkanma sırası mama sandalyemin parçalarındaydı. Annem sökülebilen herşeyi söktü ve küvette kaynar su ve deterjanla yıkadı. Çünkü bu kusmuk nasıl birşeyse artık kokusu sabunla yıkayınca çıkmıyordu. Ortalık normale döndüğünde benim de uykum gelmişti. Bizimkiler bana katı birşey yedirme riskini göze alamadığı için meme emip uyudum.

Bana ne oldu gerçekten bilmiyorum. Belki kahvaltıda yediğim yumurta kötüydü, belki sürekli yerde karnımın üstünde yuvarlandığım için midemi üşüttüm, belki yoğurt soğuk geldi... Hiçbir fikrim yok. Şurası kesin ki olan anneme oldu! :)