02 Ocak 2010

Diş buğdayı organizasyonum

Davet vermeye başlamışken hızımı alamadım ve yılbaşının hemen ertesinde diş buğdayı organizasyonu düzenledim. Daveti evde verdiğim için sadece en yakın akraba ve arkadaşlarımı çağırabildim. Çeşitli nedenlerle gelemeyenler oldu, buna rağmen tam 35 kişiydik: Ben, annem, babam, anneannem, babaannem, dedelerim, halam, Zekiye Anne, Bilir Teyze, Gülsen Teyze&Funda&Seda, Burçin Yenge&Doruk&Funda&Ertan &Zeynep&Ali&Bebiş, Ahsen Yenge&Müjdem&Deniz, Zeynep&Seda&Murat, Rüzgar&Bengü&Umut, Arda&Neslihan, Yelda&Tibet, Lisya&Rubi. Gelemeyenler de gelse 50'yi bulacaktık. 3 ay sonraki doğumgünü organizasyonum için şimdiden çözüm üretmem gerektiğini hissediyorum. Önerilerinize açığım...

İkramlar için bir gece önceden hazırlıklara başladık. Annem bugüne özel kurabiye yapacağına söz vermişti. "Bir de tiramisu yaparım bebeğim." dedi. Kurabiyenin tarifini daha önce deneme fırsatımız olmadığından risk büyüktü. Heyecanla malzemeleri masaya topladık ve teker teker karıştırmaya başladık. Hamur gözümüze pek bir güzel göründü. Doğru yoldayız diyerek fırını kızdırıp hamura şekil vermeye başladık. Tam 62 tane kurabiye çıktı, çok bereketli bir hamurmuş! :) Üzerine şeker hamuru kaplama işini sabaha bıraktık, çünkü ilk defa şeker hamuru kullanacağımızdan donar mı, çatlar mı, kurur mu bilemedik. Kurabiyeler pişerken sıra tiramisuya geldi. Annem kekini hazırlarken anneannem kremasını pişirdi. Kekin üzerine kremayı döktük, tiramisuyu buzdolabına yerleştirdik. Buğdayla nohutu da ıslattık ve pilimiz bitti. Koşarak gidip yattık.

Sabah erkenden kalkıp kaldığımız yerden devam ettik. Şeker hamurunu bir güzel açıp kurabiyelerle uyumlu olacak şekilde kestik. Kurabiyelerin üzerine koyduk ama yapışmadı! Planlarda olmayan bu gelişme karşısında "Google, Google söyle bize... Şeker hamuru kurabiyeye nasıl yapışır?" diye sorduk. Google da "Glikoz şurubu" yanıtını verdi. "Sabahın 8'inde glikoz şurubunu nereden bulacağız?" diye ağlamaya başlayacaktım ki annem "Şekerli sudan güzel glikoz şurubu mu olur?" dedi ve hemen şekerli su hazırlayıp geldi. Baktık ki işe yarıyor, başladık kurabiyeleri kaplamaya... Zaman daralırken annem de "62 kurabiyeyi nasıl kaplayacağım?!" diye daralmıştı. Nasılsa 62 kişi olmayacağız diye kurabiyelerin yarısını kaplamadık.

Kahvaltı molası verip tekrar işe döndük. Evi 'kalabalık davetli grubu friendly' bir hale getirdik, anneannem buğdayla nohutu kaynattı, dedem nar ayıkladı, dönüşümlü olarak da beni yedirip içirip uyutup oyun oynattılar. Annem, babam, anneannem ve dedem günümün güzel geçmesi için çok çalıştılar.

Diş kurabiyesi ve tiramisuya ek olarak su böreği getirttim. Babaannem de gelirken tatlı-tuzlu kurabiyeler almış. Diş buğdayımı da ekleyince menümüz tamamlanmış oldu. 14:00 gibi davetliler gelmeye başladığında benim de yorgunluktan gözlerim kapanmaya başladı. Biraz dinlenip üzerimi değiştirip salona geçtim.Aile büyükleri salondayken biz çocuklar benim oyun odamı kreş haline getirdik. Kimimiz arada meme emdi, kimimiz uyudu, kimimiz uyandı...Kurabiyeler nasıl mı oldu? Ben susayım fotoğraf konuşsun:Annem kurabiyeleri etiketlemediği için herkes hazır aldık zannetmiş. Annemin yaptığı ortaya çıkınca şoke olup tadına baktılar, tepkiler çok pozitifti. Tiramisu da çok beğenilince annem baya bir sükse yapmış oldu.

Buğdayın içine attığımız çeyrek altın babaanneme çıktı, babaannem de bana geri taktı. Benim kısmetimmiş demek ki... :)Sıra ileride seçeceğim mesleği öğrenmeye geldi. Bizimkiler sehpanın üzerine pastel boya, T cetveli, cd, iPhone, bıçak, kalın kitap, makas, çizim kalemi, tenis topu ve allık koymuşlar. Hangisini seçeceğime karar veremedim. Aslında elim ilk T cetveline gitti. Herkes "Heyyoooo!!" diye bağırınca, hemen elimi çektim. Sonra pastel boya ve allık arasında gidip geldim. O sırada gözüme tenis topu ilişti. Elimi uzattım ama tutamadım, yuvarlanıp gitti. Pastel boyayı aldım, yere düşürdüm. Son olarak allığı aldım ve babama verdim. Buradan çıkan sonuç; büyüdüğümde kesinlikle çok yönlü bir insan olacağım. :) Resim yapan, tenis oynayan, dış görünüşüne önem veren kokoş bir mimar olacağım gibi görünüyor.Zeynep müzik aleti, Rüzgar gece lambası, Yelda hırka, Gülsen Teyze'yle Zekiye Anne t-shirt&etek&çorap almış, Canan Teyze de danseden çam ağacı göndermiş. Hepsini çok sevdim.Böylece diş buğdayı organizasyonun da altından başarıyla kalkmış oldum, sırada ilk doğum günüm var...

01 Ocak 2010

Jingle bells with Ella

Bu benim ilk yılbaşı gecem olduğundan tüm aileyi bize davet ettiğimi daha önce söylemiş miydim? Tüm hazırlıklarım bu büyük gece içindi, kolay değil ilk defa davet veriyordum. İşin en zor kısmı herkese hediye almaktı. Düşünülmüş hediyeler almaya önem verdiğim için herkesin neyi sevebileceğini düşündüm, çok gezdim, çok çalıştım. Umarım doğru seçimler yapmışımdır, herkes hediyesinden memnundur...

Yılbaşı sofrasını donatma görevini anneme vermiştim. Yaptığım liste çok uzun olduğundan görevi başarıyla ama 2 seferde tamamladı. Herkesin sevecek birşeyler bulabildiği bir sofra kurmak için ben, annem ve anneannem çok uğraştık. Masanın fotoğrafını çekmeyi unuttum ama yok yoktu diyebilirim.

Yemek saati yaklaşırken kırmızı düğmeli siyah-beyaz pöti kareli elbisemi giyip başıma geyik tacımı taktım ve babaannemleri beklemeye başladım. Neşem yerindeydi doğrusu!Yeni yıl hediyelerini altına koyacak bir ağacımız olmadığından tv ünitesinin köşesini hediye köşesi yaptım. Herkes aldığı hediyeleri buraya koydu. Çarpraz hediyeleşme de olduğundan köşe doldu taştı, 20'den fazla paket vardı. Annemi çam ağacı almak için ikna edemedim, seneye biraz daha bastıracağım. Seneye de böyle hediyeleşeceksek kocaman bir çam ağacı almam gerekecek.Bu gece biraz daha geç yatmayı, aldığım hediyeleri kendim vermeyi umuyordum ama gecenin hazırlıkları yüzünden gün içinde uyumaya vakit bulamadığım için erkenden uykum geldi ve 19:30'da uyudum. Ne hediyelerimi kendim verebildim, ne de hediyelerin ve yemeklerin beğenilip beğenilmediğini görebildim. Huysuzlaştığım için ailemle fotoğraf da çekilemedim... :( Seneye biraz daha dayanmaya çalışacağım.

Bu arada umarım herkes hediyesini beğenmiştir dedim ama belirtmeden geçemeyeceğim; ben kendi hediyelerimi çok beğendim. Halam beni Zara'dan donatmış:Anneannem telefonla konuşmayı öğrenmem için Fisherprice Eğitici Dostlar telefon almış.Dedem İzmir'den eli boş gelmemiş, bana Arda'nın aldığı Fisherprice Kurabiye Kavanozu'ndan almış. :) Bunu verip yerine başka birşey alacağız.Güçlü Eniştemin annesi Gülsen Teyze de Benetton'dan sportif ciciler getirmiş.Henüz zaman kavramım yok; yıl nedir, yeni yıl nedir bilmiyorum. Yine de bu "yeni yıl" konseptini çok sevdim! Aileme hediyeler alıp onlarla bir araya geldim. Bunun için "yeni yıl" gayet güzel bir bahane diyebilirim... :)

28 Aralık 2009

En sevdiğim oyun

Kendi kendime bulduğum bir oyun var. Minderlerin altına saklanıp hiç ses çıkarmadan beni bulmalarını bekliyorum. Minderi kaldıran şanslı kişiyseniz minik bir gülen suratla karşılaşabilirsiniz! :)

27 Aralık 2009

Yılbaşı arifesinde herkes sokakta

Bilin bakalım bugün ne yaptık?! Eveettt! Sonunda oto koltuğumu aldık! Neslihan&Tunca bu tür ürünlerin Haşim İşcan Pasajı'nda daha ucuz olduğunu kafamıza işleyip durdular. Biz de gidip bir bakalım dedik. Römer'in Duo Plus modelinde karar kılmıştık. Her yerde 999 TL olan koltuğu 850 TL'ye aldık. Hayalimizdeki indirim olmadı ama bu kadar yol gitmişken elimiz boş dönmek istemedik. Herşeyim pembe olduğu için oto koltuğunda farklı bir açılım yapmak istedim ve siyah aldım. Arabamızın içi de siyah olduğundan çok yakıştı. Biraz da müstakbel erkek kardeşimi ve aile bütçemizi düşündüm diyebilirim. Herşeyi sıfırdan almak zorunda kalacaklar, bari oto koltuğundan tasarruf etsinler... Alışverişe giderken doğal olarak arabada eski koltuğum takılıydı. Yenisini de takınca iki koltuk oldu. Annem arkada iki koltuk arasında sıkışmaktan pek hoşlanmadı. Ben bu koltuğu 5 yaşıma kadar kullanacağım, e kardeşim de gelince arabanın arkası iyice sıkışık olacak gibi.

Yılbaşı hediyelerimde eksiklerim olduğundan bahsetmiştim. Bugün bunları tamamlayabilmek için son şansımdı. Bu yüzden İstinye Park diye tutturdum. Bütün İstanbul İstinye Park'a gittiğinden oraya ulaşmamız 1 saatimizi aldı. Babacığım vazgeçeyim diye gözümün içine baktı ama hiiiç oralı olmadım. Çoğunu hallettim, bir tek annemin ve babamın hediyeleri kaldı ama onlar yanımdayken alamadım.

İstinye Park'ta Audi standının önünden geçerken yine dibimiz düştü. Hatchback arabaya sığamadığımız düşüncesi kafamın içinde dönüp dururken Q serisi beni şarhoş etti ve uyuyakaldım. Bu arada standartlarımızı Q7'den Q5'e düşürdük. 60.000€ gibi bir fiyatı vardı. Annem "Diyelim ki silkindik ve bu parayı döktük, baban günde 40 km yaptığı için benzin parası bizi bozar Elacığım. Ayrıca bu güzelim cipi ben kapalı garajdan başka yere koymam, bu durumda evi de değiştirmemiz gerekir. Gel sen bu sevdadan vazgeç..." dedi. Demek ki şu hayatta her istediğimizi elde edemiyormuşuz...

Annemler Gap'teyken babamla Rainforest'ın timsahına bakmaya gittik. Herhalde bugüne kadar gördüğüm en büyük şeydi. Kocaman ağzını açıp açıp kapattı ama hiç korkmadım.İstinye Park dönüşü babaannemin annem için ayırttığı ayakkabıları almak üzere Kanyon'a gitmemiz gerekiyordu. Görevliler bizi içeriye almadı, çünkü otopark kilitlenmiş! Herkesin İstinye Park'a gittiğini düşünerek yanılmışım, toplum ikiye bölünmüş! "İstanbul'da bu ayakkabıdan kaç tane 35 numara kalmış olabilir ki?" paniğiyle hemen annem ve anneannemle arabadan atlayıp koşarak Camper'dan ayakkabıları alıp geldik. Böylece hediye köşemde bir kutu daha oldu. Annemin en çok istediği şeyi babaannem aldı, bana da "Başka ne olabilir?" diye düşünmek kaldı... Gitmediğim bir Astoria var, yarın oraya bakayım en iyisi.