28 Ağustos 2010

Doktor olayı canımı sıkmaya başladı

Pnömokok aşımın son dozunun vurulma zamanı geldiğini fark edince hemen bugün için doktorumdan randevu aldık. Bir güzel hazırlandım, dayım da bizdeydi, arabaya atladığımız gibi karşıya geçtik. Doktorun kapısından içeri girdiğim anda nereye geldiğimi anladım ve acayip gerildim. Yüzümü görmeliydiniz. Babam beni oyuncakların olduğu odaya götürünce birazcık olsun havam değişmişti ki içeriden bana seslendiklerini duydum.

Babamın kucağında doktor amcamın odasına girip de yüzünü gördüğüm anda mızıklamaya başladım. Daha ortada hiçbir şey yoktu ama bu odadaki anılarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçince ağlamaya başladım.

Her yerime bakıldı; boyuma, kiloma, kulağıma, sırtıma, göğsüme... Sürekli ağladım. Vurucu darbe popodan yediğim aşı ile geldi. Artık iyice sinirlerim bozulmuştu. İlginçtir ben ağlarken herkes gülümsüyordu. "Yahu acı çekiyoruz burada ne gülüyorsunuz?" diye sormama kalmadan doktor amcam odadan çıktı. Her şeyin bittiğini zannedip rahatladım, rahatlayınca da sustum. 5 sn. sonra da geri geldi. Acılarımın henüz bitmediğini görünce yine bastım zılgıtı.

Bu kadar ağlama arasında bizimkiler bir yandan da gelişimimle ilgili sorulara cevap veriyorlardı. "Kaç kelime söyleyebiliyor?" sorusuna "Derdini her şekilde anlatabiliyor ama 15-20 kelime kullanıyordur herhalde." diye cevap verdiler. Bana biraz az gibi geldi...

Anne, baba, dede, nannah (anneanne), haya (hala), deyi (dayı), arda, yelya (yelda), hayceh (hacer), abba (abla), beybi (bebek), gel, babbay (bye-bye), bitti, dah (daha), mama, foa (su), meyme (meyve), alma (elma), el, aydah (ayak), pak (park), çiçeh (çiçek), ev, aaba (araba), elbi (elbise), cici, şapişa (şapka), ebbe (ekmek), bah (bal), sese (zeytin), sasa (salatalık), emme (üzüm), alma (elma), bedz (bez), dadda (kaka), çis (çiş).

Bunların dışında orijinal haline pek benzemeyen ama benim ısrarla bu şekilde söylediğim kelimeler de var: Nonno (hayır), minimin (food&beverage), düddü (turşu), baydaba (bardak), beydebe (balık), debidde (kelebek), dabidda (kitap), debid (köpük), maynama (makarna), doddo (köfte). İstediğimi ifade edebildikten sonra nasıl istediğimin bir önemi yok diye düşünüyorum.

Ve gördüğünüz gibi kullandığım kelime sayısı 15-20'den çokmuş!

Kilo ve boy fazlam var ama dert değil, nasılsa annem aşırı yedirmiyor. İstediğim zaman yiyorum, doyunca bırakıyorum. Teklif var, ısrar yok. Atıştırma huyum yok. Şeker ve çikolata yemem. Meyve ve yoğurt her gün mutlaka yemeye çalışıyorum. Süt konusu önemli. "Günde minimum 600 ml. içiyor mu?" sorusuna cevabımız "Evet."

Doktordan çıkınca Cadde'de yürüdük. Yakındaki Dükkan küçük olandı, babam "Biz büyük olana gidelim." deyince baya bir yürüdük. Dükkan'a vardığımızda açlık ve susuzluktan ölmek üzereydik, hemen sipariş verdik.

Bana ne tabak verdiler, ne de çatal-bıçak. Tamam konseptiniz böyle ama ne bileyim insan kenarda iki-üç tane bulundurmaz mı? Böyle kağıtlar, peçeteler üzerinde mi yemek yiyeceğim?

Babamla yeni bir oyunumuz oldu. Köftemi önce üflemesi için babama uzatıyorum, sonra da hoop ağzıma atıyorum.
Yemekten sonra pusetimde gezerken uyumuşum. Bizimkiler de Caffé Nero'da sakin birkaç saat geçirmişler. Babam "Trafiğe kalmamak için ufaktan gidelim." deyince eve döndük. Yarın Kostandof'larla denize gideceğiz. Yuppiiii!!! :)

2 yorum:

  1. bu sac modeline bayildim, yine cok actik arayi, hastayim iyilesince bulusalim bi ara :)

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkürler lisyacım beni sevdiğin için her halimi beğeniyorsun bence :)

    YanıtlaSil