04 Eylül 2010

İhya oldum

Babaannemi 1 aydır görmüyordum. Bizimkilere sorduğum zaman Amerika'ya gittiğini söylüyorlardı. Amerika neresi bilmiyorum ama sanırım uzak bir yer çünkü giden hemen gelmiyor. Kahvaltıda babaannemin bugün geleceğini duyunca çok sevindim ve hemen kapıya koştum. Annem babaannemin kapıda değil uçakta olduğunu söyledi. 14:30'da İstanbul'a inecekmiş ama o kadar bekleyemezdim ki! Ben evde zor durunca erken çıkmak zorunda kaldık, geze geze gideriz vakit geçer diye düşündük. Yolda uyumuşum, uyandığımda havaalanındaydık.

Babaannem bizi hemen görmesin diye saklandık çünkü geleceğimizi bilmiyordu. Kapıdan çıktığını görür görmez kollarımı havaya kaldırıp "Bab-ba bab-ba!" diye tempo tutmak üzere hazır bekliyordum. 1 saatten fazla bekledik ama babaannem gelmedi. Tam ümidi kesip anneme "Ev" demeye başlamıştım ki babaannem kapıda belirdi.

Beni görünce çok ama çok sevindi, hemen yanak yanağa sarıldık ve arabaya binene kadar ayrılmadık. Hepimiz ve valizler bizim arabaya sığmayacağı için Perran Teyzem ile valizlerin bir kısmını halamın arabasına gönderdik çünkü o an babaannemden ayrılmam mümkün değildi.

Yol Amerika anıları ve babaannemin babama Amerika'ya dönmesini empoze etme çalışmalarıyla geçti. :) Babam şimdilik Türkiye'den memnun görünüyor ki pek oralı olmadı. Ama biz annemle yurt dışında yaşama konusuna çok pozitif yaklaşıyoruz. Arkadaşımın babasına Paris'teki Peugeot'da çalışma teklifi gelince kabul ettiler. Deniz de 2 yaşında Fransa'ya taşındı, maceralarını Facebook'tan takip ediyorum. Bu ay ana okuluna başlamış, ne şanslı ki Fransızca'yı ana dili gibi konuşacak. Yani babacığım uzun lafın kısası Microsoft mu olur, Apple mı olur, Google mı olur, orasını bilemem ama sen nereye gidersen biz de seve seve geliriz! :)

Babaannem Amerika'da benim için deliler gibi alışveriş yapmış. Sadece bir valiz bana aldıkları ile doluydu. Oyuncaktan ayakkabıya, giysiden çantaya ne ararsam vardı. Resmen ihya oldum, artık önümüzdeki kış ve ilkbaharda sırtım yere gelmez!
İşin komiği perşembe günü yazdıklarımı okumamış ama GAP'ten beğenip de resmini koyduklarımın çoğunu almış. "Ah o üzerinde Eiffel Kulesi olan t-shirt'e de elim gitti ama almadım, bilsem onu da alırdım." dedi. Ve son gün Lego ile ilgili yazdığımı görüp istediğim seti arayıp bulmuş, zar zor valize tıkıştırıp gelmiş. Zaten yol boyunca tek düşündüğü hemen valizi bana ulaştırıp hediyelerimi açtığımdaki mutluluğumu görmekmiş. Aldıklarının hepsi çok güzel, tam benim tarzım. GAP, Ralph Lauren, Tommy Hilfiger ve Amerika'da üzerinde Hello Kitty olan ne varsa artık benim dolabımda. Hepsine bayıldım babaanneciğim, çok teşekkür ederim. :)

Babaanneme kavuştum ama dedem hala görünmeyince merak ettim. İşinin uzun süreceği bilgisi gelince babaannem halamlarla birlikte kalktı. Gitmesini istemediğimden biraz arıza çıkardım ama işe yaramadı.

Akşam Ayça'nın doğum günü için Ortaköy'deki House Café'ye gittik. Bizimkiler beni akşam programlarına dahil etmedikleri için şaşırdım aslında. Bütün gece uyumlu bir bebek olarak yüzlerini kara çıkarmadım. Benim için sipariş edilen koca bir tabak makarnayı, annemin pizzasıyla babamın şnitzelinin bir kısmını ve ardından barmen abinin bana verdiği yeşil elmaları hüplettim. Son olarak midemde kalan minik boşluğu pasta ile doldurdum.
Ayça'ya happy birthday şarkısını söyledikten sonra uykum geldi. Biz de kalktık ve arabamıza binmek için Radisson SAS'ın otoparkına doğru yürüdük. Bu sırada yol boyunca dizilmiş mekanların bodyguard'larıyla arkadaş olduk. Beni çok sevdiler ve -tabii ki- fotoğraflarımı çektiler. Eğer Zuma ya da Angelique'de rezervasyon problemi yaşarsanız haberim olsun, kapıdakiler tanıdık! :))

PS: U2 da öğleden sonra Ortaköy House Cafe'deymiş. Bilsem daha erken giderdim...

2 yorum: