05 Kasım 2010

Bebek Parkı'nda bir yalnız Ela

Sabahtan evde annemle bazı işleri hallettik. Güzel havayı değerlendirmek için yemekten sonra çıkmayı düşünüyorduk. Dayım mesaj attı, dersi yokmuş. "Takıl bana, hayatını yaşa!" dedim çünkü planda Bebek'e gitmek vardı.

Taksiden Arnavutköy'de inip Bebek'e doğru yürüdük. Deniz havası alırken uyuyakaldım. Starbucks'da deniz kenarında otururken annem yanında getirdiği birikmiş dergileri okumuş, dayım da internette takılmış.

Uyandığımda parka gittik ama evden çıktığımızda karşılaştığımız güzel havadan eser kalmamıştı. Bebek Parkı'nı hiç bu kadar boş görmemiştim. Birlikte tahtırevalliye binecek bir çocuk bile yoktu.
Neyseki annemle dayım vardı.
Park boş olunca oradan oraya koşturup rahat rahat takıldım. Bu arada geniş tahta merdivenleri artık yardımsız çıkabiliyorum ama annemin yüreğine indiği için hemen koşup el veriyor.
Rüzgarın şiddetini artırdığını ve saatin 5'e yaklaştığını görünce trafiğe kalmamak+üşümemek için parka veda ettik ve durağa kadar yürüyüş yaptık.
Yolda bulduğum "yapiya"lar çok hoşuma gitti, biraz onları inceledim.
Bu arada üzerimdeki Nike mont babamın Hollanda'da yaşayan çocukluk arkadaşı Froso'nun hediyesi. Nasıl, yakışmış mı? :)
Froso beni hiç görmemesine rağmen Amsterdam'da buluştukları gün elinde hediyeyle gelmiş. Ne kadar ince bir davranış değil mi? Yılbaşı'nda İstanbul'a geldiklerinde tanışıp teşekkür öpücüğümü vereceğim.

2 yorum:

  1. montun süpermiş tatlım..güle güle kullann :))

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim, ben de bayıldım. Hem hafif hem de sıcacık tutuyor :)

    YanıtlaSil