02 Aralık 2010

Ela Süper Topkapı Sarayı'ndan bildiriyor

Sabah dedem mesaj attı. "Bugün müze gezmek ister misin Ela?" diye sordu. İstikameti Topkapı Sarayı olarak belirleyip çıktık. Direkt taksiyle gitmektense metroyla Taksim'e, fünikülerle Kabataş'a, tramvayla Sultanahmet'e gittik. Sultanahmet Meydanı'ndan Hipodrom boyunca Ayasofya'ya doğru yürüdük. Yol üzerinde Dikilitaş'ı, Mısır'dan gelen Obelisk'i ve Delfi'den gelen Yılanlı Sütun'u gördük. Ayasofya'nın önünde fotoğraf çekildikten sonra Topkapı Sarayı'na doğru ilerledik.Topkapı Sarayı'nın dış avlusunda karşımıza çıkan Aya İrini Kilisesi önünde de bir kare aldıktan sonra saraya doğru yürümeye devam ettik.Aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz üzere ziyaretçilerin yaş grubu ve sayısı karşısında şoke olup günün anlam ve önemini merak ettik. Hiçbir özelliği olmadığını öğrendiğimiz bugün bütün okulların Topkapı Sarayı'na gezi düzenlemiş olmasına şaşırdık.Tabii ki bu kalabalıkla içeriye girmeyip bahçede oyalandık. Kendime iki Amerikalı arkadaş buldum.Aynı dili konuşmuyormuşuz ama gerek de yoktu zaten. Gayet güzel anlaştık.Annem, dedem ve ben üçlüsü olarak kimseyi Türk olduğumuza inandıramadık. Dedem çocuklarla İngilizce konuştu, onlar da "Turistle konuştuk ööretmenim!" diye havaya girdiler. Annem kimse bulaşmasın diye turistmiş gibi takılmaya devam etti. Satıcılar ısrarcı olursa "Türküm ben Türk!" dedi ama inandıramadı. Bir tanesi "Allah Allah abla Türk olduğuna emin misin yaw?" diye sordu. Benim için söylenenlere ise hiç girmeyeyim. Annem "Türküz biz." diyince "Babası mı yabancı?" diye sordular. Yaklaşık 1.957 adet fotoğraf çektirmek zorunda kaldım. Resmen kapanın elinde gidecektim valla. Hayran kitlem bu sefer iyice abarttı!

Öğle yemeğini muz ve simitle geçiştirdikten sonra biraz kestireyim dedim. Ben dedemle bahçede uyurken annem müzeyi gezdi.
Sarayın manzarası baya güzelmiş!
Ben uyurken Arkeoloji Müzesi'ne geçmişiz. Yine kalabalık ve müze gezme adabından bihaber bir öğrenci grubu sayesinde uyandım. Bu müzedeki her şey çok ilgimi çekti. Gördüğüm her şey karşısında şaşırdım ve "A-ao!" dedim. Örneğin M.S 3.yy'dan kalma şu Sidamara Lahti'nde olduğu gibi...
Camekan içerisinde korunan bu kocamaaan İskender Lahti'ni gördüğümde şaşkınlığım daha da arttı.
Bukaleon Sarayı'nın girişinden getirilen bu aslan heykelleri de çok ihtişamlıydı.
Müzenin girişi de çok gösterişliydi. Bahçesinde daha birçok tarihi eser vardı.
Buradaki eserlerin hepsi birbirinden değerli, inanılmaz güzel parçalar. Eserler hakkında önceden bilgilenip gitmekte fayda var.

Müze'den çıkıp Gülhane'ye doğru yürüdük. Gülhane Parkı'na şöyle bir kafamızı uzatıp çıktık. Dökülen yapraklar çok hoş bir görüntü oluşturmuştu ama kalabalığa kalmamak için bir an önce eve dönmeye karar verdik.
Bugün çok uyumlu olduğum için dedem beni sık sık müzelere götürmeye söz verdi. "Müzzee"lere :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder