20 Şubat 2010

Tuvalet alışkanlığı günlüğüm-2

Tuvaleti kullanma denemelerimde bugün 3. günümdü. Yemek yedikten bir 15 dk. sonra tuvalete oturuyorum ama anneme sağ gösterip sol vurmak hoşuma gidiyor. Ya oturtana kadar yapıyorum ya da kaldırdıktan sonra. :)

Bu sabah 6:40'da uyandım. Henüz kaka yapmadığımı gören annem beni hemen tuvalete oturttu. Veeee bummm! İlk kez kakamı tuvalete yaptım. Bakalım devamı gelecek mi?

11 aylık oldum

Büyük güne 1 ay kaldı. Hayatımın ilk yılının son ayına girerken şansa bakın ki ben yine büyümüşüm! Sürekli böyle büyümeye devam edersem arkadaşlarımın yanında Nav'i ırkından biri gibi kalacağım. Bu ay gözle görülür ölçüde uzadım ve kilo aldım. Doktorum göbeğime süt göbeği diyordu ama bu göbek her geçen gün büyüyor, bu nasıl süt göbeği anlamadım? Saçlarım da bir anda uzamaya başladı. Alnıma düşenleri lastik tokayla tutturabiliyorum. Değişmeyen tek şey hareketliliğim. Artık daha da aktifim. Enerjim hiç bitmeyecek gibi. 11 aylık olduğum ilk gün ilk adımımı da attım. Yaşımı koşarak karşılamaya hazırım.

  • Konuşmam bülbülün şakıması gibi. Ağzımdan seri halde kelimeler dökülüveriyor ama toparlayamıyorum, ne söylediğim anlaşılmıyor. Sadece "Bla bla"... 10 aylıkken söylediğim kelimelere ek olarak bu ay "Hav hav" demeye başladım.
  • "Gel pisi pisi" diyemiyorum ama kediyi çağırırken yapılan o parmak hareketini yapabiliyorum.
  • Yeni mimikler deniyorum. Özellikle kızgın yüz ifademe herkes bayılıyor.
  • Oyuncaklarıma ya da sevdiklerime kocamaaan sarılıp öper gibi yapıyorum.
  • Bizimkileri kandırmaya, atlatmaya, onlara numara çekmeye başladım. Bana "Çaklangoz" diyorlar.
  • Ev telefonuna bayılıyorum.
  • İstediğim bir objeyi parmağımla işaret ederek "Ihhh" diyorum. Bu "Şunu bana ver!" demekten daha kolay. Gördüğüm herşeyi ama herşeyi istiyorum. Benimle ilgilenenler için biraz yorucu olabiliyor. Elime alınca ne mi yapıyorum? Tabii ki fırlatıp atıyorum.
  • Mahremiyet konusu benim için çok önemli. Kapalı bir kapı görürsem önce tıktıklayarak içeri girebilmek için izin istiyorum. Lütfen siz de benim odama girerken kapımı çalarak izin isteyin.
  • Annem çoraplarımı rahat giydirebilsin diye ayağımı uzatıyorum.
  • Sorulduğu zaman ellerimi, ayaklarımı ve saçımı gösterebiliyorum. Nezle olduğum zaman burnumu da öğrenmiştim ama artık burnum sorulunca elimi ağzıma götürüyorum.
  • 5 dişim var. Yiyecekleri daha rahat çiğniyorum. Artık herşeyi yiyorum: Kek, kurabiye, meyve, balık vs. Mama sandalyemin tepsisine minik zeytinler, ekmekler, peynirler koyun. Hemen mideye indiriveririm. Yanında çay da olursa deymeyin keyfime!
  • Ellerimden tutulduğunda merdiven inip çıkabiliyorum ve buna bayılıyorum.
  • Annem yemeğimi hazırlarken onu seyrediyorum. Ne kadar aç olursam olayım artık beklemek zorunda olduğumu biliyorum.
  • Benden birşey isterseniz alıp elinize veriyorum. Teşekkür ettiğinizde de çok mutlu oluyorum.
  • Artık sadece yıkıcı değilim, yapıcıyım da. Küplerimi üst üste koyarak kule yapıyorum. Sonra yine yıkıyorum.. :)
  • Oyuncaklarımı "Vuuuu" diyerek uçuruyorum.
  • Evdeki sandalyeleri ya da koltuğumu yürüteç olarak kullanıyorum. Doruk bana Playskool'un yürütecini vermişti ama onu pek kullanamadım. Bizim evin genelinde halı olmadığından parke ya da taş zeminde çok hızlı kayıyor. Rahatlıkla yürüyebildiğim zaman bunu kullanmak daha zevkli olacak.

19 Şubat 2010

Flash flash flash!

Kahvaltıdan sonra gözlerimin kapandığını farkeden annem sabah sütümü verip beni doğru yatağa gönderdi. Uyandığımda öğlen olmuştu. Hacer Teyzem evi temizlerken annemle yemeğimi hazırlamak için mutfağa girdik. Bugün sebzeli somon yemeğini biraz daha çeşitlendirdik. Nasıl mı?

Sebzeli somon balığı-2
40 gr. somon balığı
3 küçük taze patates (ya da bir orta boy patates)
1/2 kereviz
3 sap brokoli
1 kokteyl domates
1 çay kaşığı zeytinyağı

Tarif dünküyle aynı... Balığı yine 75 gr. olarak haşladık ama blendır'dan geçirirken yarısını ayırdık. Balığın suyunu daha çok sebze çeşidi ile tatlandırmayı denedik. Çok da güzel oldu. Keşke soğan da koysaydık. Haşlanmış balığı çatalla yedim, kalanını da annem götürdü. Soğuk-moğuk demez, denizden dedem çıksa yer, o derece. :)

"Bugün 19 Şubat değil, 19 Mayıs." deseler inanırdım. Hava o kadar sıcak ve güneşliydi. Annemle parka indik. Salıncakta sallandım, kaydıraktan kaydım, kaydırağa tırmandım, tahterevalliye bindim.2 arkadaşım oldu. Biri için çok üzüldüm. Benden 1 ay büyük ama hiç parkta oynamamış daha önce. Ben salıncakta kahkahalar atıp, yerde emekleyip, neşe içinde kaydırağa ters tırmanırken o ağlıyordu. Ben bile havaya sokamadım onu. Yakında alışır umarım.

Salıncağa ikinci kez yalnız binişim ama sallanırken hayatımı nasıl tehlikeye atacağımı keşfettim bile!Eve dönünce biraz yorulduğumu hissettim ama uyuyacak kadar değil. Elmalı yoğurt, üzüm suyu, çikolatalı kek derken bir de baktım habire tıkınıyorum. Akşam menüsünde mercimek çorbası vardı, ona yer ayırmak için yemeyi kestim.

Annemle oynadık, oynadık, oynadık. Oynamaktan yorgun düştük. Duşumu alıp erken yatacaktım ki... Sürprizzzzz! :) Babaannem ve Bahar Teyzem geldiler. Son enerji kırıntılarımla biraz daha kudurdum. Babam da geldi. Böylece babamı görmeden yatmaktan kurtuldum. Annem mutfakta yemek hazırlarken hayatımın sürprizini yaptım. Her an yürüyebilirim diye bir aydır gözünü üzerimden ayırmayan annem yanımda değilken ilk adımlarımı atıverdim!! Babam da demez mi "3 haftadır ben azıcık serbest bırakıyorum, bir-iki adım atıyor Ela..""E niye söylemiyorsun o zaman??" diye annem çığlığı bastı. Meğer babam bunu sayılmaz zannediyormuş. Kendi kendime 1 mt. kadar yürümem gerektiğini düşünüyormuş. "Hey Allahım!" dedi annem. "İlk adım, aşkım! İlk adım! Adı üzerinde!" Böylece anneme göre ilk adımlarımı atmış oldum. Babama göreyse bunlar hala sayılmaz.. :)

18 Şubat 2010

İyi ki doğdun babaanneciğim

Sabah kahvaltıdan sonra sütümü içtim ama canım hiç uyumak istemedi. Gayet enerjiktim. "O zaman..." dedi annem, "Hemen giyinip çıkalım. Bugün babaannenin doğumgünü. Perşembeleri seni görmeye geliyorlar, pastamız hazır olsun." Babaannem tatlı yemez ama mum üflemeden yaş geçmezmiş, annem öyle dedi. Biz de gidip minik bir pasta aldık. Hava çok güzeldi, işimizi halleder halletmez eve dönmek istemedik ve parka gittik.

Parkta salıncakta sallandım ve yürüyüş yaptım. Sonra da annem beni kaydırağın merdiveninin önüne götürdü. "Bu ne yahu?" dedim. Kat kat basamaklar vardı. Tam 6 tane! Daha önce hiç merdiven çıkmadığım için ne yapacağımı bilemedim. Annem "Haydi bakalım, biiiir-iki!" dedi. Bunlar annemin beni adım attırırken kullandığı sözcüklerdi. Hemen sağ ayağımı kaldırdım. Amma da yüksekmiş, olsun pes etmek yok! Önce sağ, sonra sol derken bir de baktım ki yukarı çıkmışım. Çıktım ama ne yapacağımı bilemedim. Annem de beni kaydırağın başına oturttu, koltukaltlarımdan tutarak hooooop diye aşağı kaydırdı. Çok eğlendim. Hemen tekrar kaymak istedim ve merdivenlerin başına geldim. Artık bildiğim için çıkmak daha kolay oldu. Tam 3 kere merdivenleri çıkıp kaydım.Henüz kendim yürüyemediğimden beni her yere annem taşıyor. Ben iyiydim, daha 10 kere bile çıkıp kayardım ama annemin pili bitti. Beni pusetime oturtunca bastım yaygarayı. Eve hiç gitmek istemedim, yol boyunca söylendim. Annem "Kızma Elacığım yarın yine geliriz." diye söz verdi.

Eve gidince park kıyafetlerimi çıkarıp elbisemi giydim. Biraz sonra da kapı çaldı. Ama sadece dedem gelmiş. Babaannem Kıbrıs'tan akşam dönecekmiş. Peki o zaman, biz de yarın keseriz pastayı.

Annem öğlen sebzeli somon balığı yapmıştı. Hazırlık aşamasını göremediğim için yemeği tattığımda pek heyecanlanmadım. O kadar da açtım halbuki... Biraz naz yapayım dedim. Annem hemen gidip mama hazırladı. I-ıh onu da istemedim. Baktım tabağında kırmızı bir su var, onu işaret ettim. Tarhana çorbası çıktı. Bir yandan ekmek kemirip bir yandan çorba içtim. Çorbadan sıkılınca balığı işaret ettim, biraz balıktan yedim. Balıktan sıkılınca yine çorbayı işaret ettim. Sonra da yine balığı... Annemi yordum bugün biraz... :)

Sebzeli somon balığı
75 gr. somon balığı
3 küçük taze patates (ya da bir orta boy patates)
1 küçük havuç
1 çay kaşığı zeytinyağı

Balığı ve sebzeleri 15 dk. buharda haşlayın. Biz Arçelik'in bebek maması robotunu kullanıyoruz, çok pratik. Haşlandıktan sonra yemeğin suyunu ve zeytinyağı ekleyerek blender'dan geçirin. Azıcık tuz ve karabiber de ekleyebilirsiniz. Afiyet olsun.

17 Şubat 2010

Tuvalet alışkanlığı günlüğüm-1

Bugün annemle Mothercare'e gittik ve bana tuvalet adaptörü ile tabure aldık. Yakında 11 aylık olacağım, bezim o kadar rahat ve sızdırmaz ki ıslaklık hissetmiyorum. Bu gidişle ömür boyu bezimle takılmakta sakınca görmem. Bu yüzden minik minik tuvaletle tanışma çalışmalarına başlamakta fayda var...

Annem "Bebeği bırakın, o hazır olduğunda tuvalet alışkanlığı kazandırırsınız. Hatta 18 aylıktan önce çalışmalara başlamayın sakın!" yaklaşımının kesinlikle bez firmalarının işi olduğuna inanıyor. Beze harcanan para bir yana, dünyaya verdiğimiz zararı düşünebiliyor musunuz? Annem tekrar kullanılabilen beze geçmeyi bile düşündü ama benim hemen her bezim kakalı olduğundan uygulamaya geçemedi. Başka bebekler hep aynı saatte günde bir kere ya da 2-3 günde bir kaka yapıyormuş. Bense doğduğumdan beri aklıma estiğinde kakamı yaparım, hiç tutmam. Bahsettiğim bebeklerin anneleri için tekrar kullanılabilen beze geçmenin aşırı bir zorluğu yok. Günde bir kez kakalı bez yıkanabilir ama 4 kez olmazmış o iş... Annem öyle diyor. :)

Babam da annem de 1 yaşındayken bezden kurtulmuşlar. İkisi de yaz çocuğu olduğu için babaannemle anneannem zorlanmamış hiç. Günümüzde ise bebekler 18. aydan önce sfinkter kaslarının kontrolü sağlayamadıkları için tuvalet alışkanlığı edinemeyeceklerine dair bir inanış var. Bazıları ise bebeklere ilk aylardan itibaren bez bağlamıyormuş-Bezsiz bebek. Yine taban tabana zıt, farklı ekoller...

Annemin mentoru Tracy de 9. aydan itibaren bebeklere tuvalet alışkanlığının "koşullandırma" yolu ile kazandırılabileceğini düşünüyor. Tıpkı anneanne ve babaannemin yaptığı gibi. Doğduğumdan beri annemle yapışık gezdiğimizden "tuvalete gitmek" kavramı bana yabancı değil. Hatta annemin yaptığı her şeyi yapmayı ve onu memnun etmeyi istediğim için tuvaleti kullanmaya başlamakta ben de sakınca görmüyorum. İşbirliğine hazırım!

Bugün banyodan önce annem popomdan gelen "Pıt!" sesini duyunca "Tam zamanı!" diye düşünmüş ama elindeki işi bırakıp yanıma gelene kadar ben olayı bitirmiştim bile. Belki biraz kalmıştır diye beni tuvalete oturttu ama yok ben hepsini yapmıştım zaten. Morali bozulmasın diye söylemedim. 5 dk. oturduk öyle. Biraz lafladık, sonra da kalktık. Değişik bir his... Boşlukta oturur gibi... Yarım saat sonraki banyo vaktime kadar da bezsiz gezdim. Annem eşofman altımı giydirdi ama içimde bez yoktu. Büyük bir hafiflik hissettim. Bir de yerler soğukmuş yahu! :)

Ispanak mı? Nam nam nam....

Bugün ilk defa ıspanak yedim. Öyle korktuğum gibi çıkmadı. Bir de annemi benim için yemek hazırlarken seyrediyorum. O karıştırışı, tadına bakıp "Nam nam nam Elacığım çok güzel olmuş maman!" demesi, kaseye döktükten sonra kaşığı yalayıp tencereyi sıyırması beni deli ediyor. Nasıl canım çekiyor anlatamam! Olduğum yerde zıplıyorum. Sonra koşarak salona geçip heyecan içinde mama sandalyeme oturuyorum. Annemin kaşığı doldurup bana uzatmasını sabırsızlıkla bekliyorum. Bu kadar canım çekince önüme ne konsa iştahla yiyorum tabii... Daha önce de söylediğim gibi, annem bu reklam işini çok iyi biliyor. :)

Ispanak yemeği
200 gr. ıspanak
1 tepeleme yemek kaşığı mısır unu
1 çay kaşığı tereyağ ya da zeytinyağ
300 ml. sıcak su

Yağı eritip mısır ununu kavurun. Suyu ilave edin. Bu arada sürekli karıştırın ki topaklanmasın. (Topaklanırsa da canınızı sıkmayın blender'dan geçirince topaklar gidiyor.) 10 dk. kadar pişirin. Kıvamının koyulaştığını göreceksiniz. Ispanakları ekleyip biraz daha pişirin. Arada karıştırın ki dibi tutmasın. El brender'ından geçirip püre haline getirin. Afiyet olsun. :)

Yarın öğlen menüsünde balık varmış. Şimdiden sabırsızlanıyorum doğrusu...

Akşam üzeri annem kek yaptı. Tabii ben de seyrettim. Büyüyüp anneme yardım etmeyi o kadar çok istiyorum ki. Kimbilir ne kadar zevklidir anne-kız yemek yapmak?

16 Şubat 2010

Uyku sorunsalı ve nokta

6,5 aylık olduğumda annemin işe dönme zamanı gelmişti. Bakımımı babaannem ve dedem üstleneceklerdi. Uyuduğum, uyandığım, yediğim, hatta kaka yaptığım saatler bile belliydi. Annem içi rahat bir şekilde işe gidebilirdi artık. Çok uyumlu ve düzenli bir bebektim, yeni bakıcılarımı hiç üzmeyecektim. :) Bu pespembe tablo ilk geceden bozuldu. İyi niyetle de olsa süreçte herkesin kendi doğrusu ve farklı uygulamalarla karşılaşınca ben de biraz şaşırdım. Bebekler birşeye alıştı mı eskiye döndürmek de zor oluyor, ne olursa alıştığını bulmak istiyor. Bu durum herkesi biraz yıprattı, sonra da... Sonrası en aşağıda...

Annemin işe döndüğünün ilk gecesi 10 kere uyanmışlığım vardır. Herkes şoke oldu, ne yapacağını şaşırdı. Geceleri 8 saat uyuduklarını düşünün, 10 kere kalkıyorum ve her birinde 20-30 dk. tekrar uykuya dalabileyim diye üzerimde çeşitli yöntemler deneniyor. Tabii uykuları delik deşik oluyor. Aslında hiç uyumasalar daha iyi, böyle 10 kere uyanmaktansa...

"Neden, neden? Neden böyle oldu?" diye annem kafayı yedi. "İşe döndüm, yokluğumu hissetti, ondan olacak... Ama alışır, takılmamak lazım." "Gece uyandığında parmağını bulup emerdi, onu da bıraktı. Bu ayda emziğe de başlatılmaz. Nasıl tekrar dalacağını bilmiyor, haklı, öğrenecek." "Gündüz evde olmadığım için uyandığında beni arıyor. Tamam, biraz sarılalım uyur yine." Bu sorunu maalesef annem pes edip de istifa edene kadar aşamadık. Resmin geneline bakarsak rutinim bozulduğu için herşeyin tepetaklak olduğuna kanaat getirebiliriz. Nasıl mı?

Gece uykuya geçişim: 19:30 banyo, 20:00 meme, 20:30 uyku. Bu düzeni bütün yaz sürdürdük. Meme emerken bitmesine yakın gözlerim kapanmaya başlardı. (Anne sütünün malum rahatlatıcı etkisi) Annem de beni yatağıma yatırır, müziğimi açar, popoma iki vurduktan sonra zaten çoktan bayılmış olurdum. Gündüzleri de bu şekilde uykuya geçerdim. Annemin işten dönüş saati en erken 20:30 olunca bu sistem sekteye uğradı. Bazen 20:00'deki emzirmeye yetişebiliyor, beni o yatıyordu. Ama bu geceler toplasan 10'u bulmadı.

Gündüz şekerlemelerim: Gündüzleri de aynı sistem, meme emip yatağıma yatırılma şeklinde devam ediyordu. Ne yazık ki annem olmayınca bu da şaştı. Celal Dedem, temiz hava alayım diye beni dışarı çıkarmaya başladı ve açık havaya dayanamayan ben çıkar çıkmaz otomatikman uyumaya başladım. Her gün en az 3 saatim dışarıda pusette uyuyarak geçiyordu. Böyle olunca sabah uykusu süresi, öğleden sonra beslenmesi, meyve saati, aktivite zamanı hepsi şaşmış oluyordu. Daha da kötüsü artık yatağımda uyumaz hale geldim. Hava bozdu, yağmur yağıyor Ela'yı evde uyutmak mümkün değil. O zaman da sanki dışarı çıkıyormuşuz gibi "Ela, atta!" alkışlarıyla beni giydirip, pusetime yatırıp, pusetin üstünü büyük bir şalla kapatıp apartmanda gezdiriyorlardı. Sonra da üzerimde montumla saatlerce pusette uyumuş oluyordum. Hafta içleri böyleydi...

Hafta sonları: Dedemler iki gün izin kullanmak için evlerine döndüklerinde beni uyutma işi anneme kalıyordu. Annem de eski sistem beni evde uyutmaya çalışıyordu. Ben de sallanarak uyumaya alıştığım için ağlayıp zırlayıp evde uyumuyordum. Babam anneme beni pusetle çıkarmıyor diye kızıyordu, annem bebeğim pusette uyumaya alıştı diye ağlıyordu. Ben de niye dışarı çıkarılmadığımı anlayamadığım için ağlıyordum. O günler hepimiz için çok yıpratıcı geçti. Sabah uyumadığım için öğle yemeğinden sonra annemin kucağında gezerken uyuyakalıyordum. Annem birkaç kez dedemden rica etti, dışarıya çıkaracağı zamanları benim yeni uyandığım zamanlar olarak belirlemesini istedi. Ama uygulamaya geçiremedi. O kendi sistemine, annem kendi sistemine devam etti.

Olanlar oldu: 2 ayın sonunda annem baktı ki hiçbirşey düzelmiyor, bütün sorunlar sarpa sardı, babamla habire kapışıyorlar, uykusuz geçen geceler ve üstüne çok yoğun geçen işgünleri, halsizlik, bitkinlik, tahammülsüzlük sonucunda bu böyle gitmeyecek diyerek istifa etti.

Görev değişimi: Halamın eşi askere gitti, babaannem ve dedem yalnız kalmasın diye halama taşındılar. Annem istifa etti ama 4 hafta daha çalışması gerekiyordu. Anneannem İzmir'den gelip nöbeti devraldı. Annem durumu anlattı, bu sefer de anneannemden beni pusette uyutmamasını rica etti. Buz gibi soğuk ve yağışlı aralık ayında bazen bir hafta dışarı çıkamadığım oldu. Biz de anneannemle sarılıp uyumaya başladık. Böyle böyle de pusetten kurtuldum. Dedem hafta içi uğrayıp da beni yatağımda uyur görünce çok şaşırdı. Beni yine dışarı çıkardı ama bu sefer uyandıktan sonra.. :)

Gelelim sadede: Annem istifa etti, "Bu iş nasıl böyle yürüyecek?" derdinden kurtuldu. En kötü karar kararsızlıktan iyiymiş derler, çok doğruymuş. 2 ay denedi, allem etti kallem etti. "Ben çalışmak istiyorum, alıştım, ekonomik özgürlüğüm olmalı." dedi ama gelişmelere bakınca bana olan sevgisi evdeki huzur ihtiyacı bu inattan ağır bastı. Olumlu gelişmeler bana da hemen yansıdı. Gündüzleri sabah ve öğleden sonra 2 posta uyuyarak, geceleri de sadece bir kez uyanarak, onda da sütümü içip uykuya devam etme suretiyle eski düzenime geri döndüm. Onlar da geceleri tv izleyip rahat rahat yataklarına gittiler.

Dertler bitti mi? Tabii ki hayır! Neredeyse 1 yaşına geleceğim hala kendi kendime uyuyamıyorum. Birçok yöntem var ve deniyor ki ; "Çoğu bebek 4 gecede çözülüyor, en inatçısı 10 günde pes ediyor." Benim inat katsayımı hesaba katarsak değil 10, 20 günde pes etmem ben. Bizimkiler de beni bu kadar ağlatmaya kıyamıyor. Annem doktorumu aradı ve "Tamam, kendi kendine uyuyamıyor ama sütünü içerek, bizi hiç uğraştırmadan uykuya dalıyor zaten. Kendi kendine uyumayı öğrenecek diye hırpalamaya gerek var mı?" diye sordu. Doktorum da "Bu bebek, tabii ki süt içerek uyuyacak. Bırak öyle uyusun." dedi. Annemin "Peki ya biberon alışkanlığı? Ya 4 yaşına geldiğinde hala biberonla uyuyor olursa?" sorusuna ise "Çok düşük bir istatistik, olursa o zaman düşünürüz." diye cevap verdi.

Velhasıl, 20'de banyomu yaparım. 20:30'da elime biberonumu alıp herkese "İyi geceler!" diyerek yatağıma giderim. Bazı geceler acıkır ve 04:30 gibi anneme seslenirim, biraz süt içer tekrar uyurum. Sabah da 7'de uyanır, yatağımda kendi kendime oynar, kakamı yapıp 7:30'da annemi çağırırım. Benim olayım budur. Artık o yöntem bu yöntem diye benim başımın etini yemeyin. Bütün geceyi size bırakıyorum işte, daha ne istiyorsunuz? :)

15 Şubat 2010

Rutinim mi var derdin yok

Bebek sahibi olur olmaz anne-babanın yaşam kalitesini etkileyen iki önemli konu var: Uyku ve rutin. Yanlış anlaşılmasın, bebek sahibi olunca dünya tepetaklak oluyor ve bunun bir çözümü yok. Sadece birkaç basit önlemle bunu hafifletebilir ve eski günleri bir nebze de olsa yaşamaya devam edebilirsiniz.

Rutin: (Uyku çoook uzun bir post olacak, bu yüzden önce rutini çıkaralım aradan.)

Doğum yaptınız, hastaneden eve geldiniz. Tattaaam! Dünyanın kaç bucak olduğunu işte şimdi anlayacaksınız. İlk günler sürekli emdim, sürekli. Doğum öncesi annemle birlikte gittiğimiz eğitimde emzirme danışmanı "Bebeğiniz 24 saatin 23'ünü memenizde geçirecek." demişti. Annem de içinden öyle bir "Hadi ordan canım!" çekti ki, ben bile duydum. Velhasıl, kadıncağız haklıymış. Hepbirlikte bunu gördük.

Doğduktan bir 30-40 dk. sonra beni annemin memesine koydular ve başladılar anlatmaya. Şöyle tut, böyle emzir, ne zaman isterse ver vs. Ben de memeyi bir kaptım, bir daha bırakmadım.
Annem de ben de istekliydik. Acıktım dedikçe emzirdi beni. İlk 15 gün zordu. Ameliyatlıydı, dik duramıyordu. Zor oturup kalkıyordu. Ama olsundu, Ela emecekti. Zaman geçtikçe bu işi bir rutine oturtmanın önemi ortaya çıkmaya başladı. Babamın kuzeni Seda'nın arkadaşı benimle aynı zamanda Amerika'da bebeğini doğurdu. Orada 3 saatte bir emzirtiyorlarmış bebekleri. Asla her istediğinde vermiyorlarmış. Bebecik ağlasa da, kendini de yırtsa 3 saatten önce meme yok. İlk günler feryadına katlanmak zor olsa da zamanla hepsi alışmış. Bizim buralarda kimse o kadar taşkalpli değil. Tam tersi, herkes emzirmeye de emzirtmeye de meraklı. Annemin bütün arkadaşları bu konuda takıntılıydı. İçlerinden biri de çıkıp "Ay memem sarkar!", "Yok uğraşamam, o iş benlik değil!" demedi. Hepsi tıkır tıkır emzirdi.

Şimdi ikimiz de net hatırlamıyoruz ama sanırım 1-1,5 aylık olduğum zaman annem emzirme aralarını önce 2 saate sonra da 3 saate çıkardı. Bebeğim, tabii ki ağlayacağım ama her ağlama açlık ağlaması değil ki. Altım kirlenmiş, uykum gelmiş olabilir, sıkılmış ve pozisyonumun değişmesini istiyor olabilirim ya da kendi başıma yatmaktan sıkılmış, annemi özlemiş olabilirim. Bu olasılıkların hepsi gözden geçirildi, en son aç olabileceğime geçildi. Böyle böyle her ağlamada hoop meme olayını bıraktık. Zaten gece beslenmelerini çok erken dönemde aramaz olmuştum. Gündüz iyi doyduğum için gece uyanıp beslenme ihtiyacı hissetmiyordum. Annem de altımı kirletmediğim sürece beni uyandırmıyordu. Bezim değişecekse loş ışıkta, hiç konuşmadan-gülüşmeden, el çabukluğuyla değiştirip beni yine yatağıma koyuyordu. Böylece uykum açılmıyordu. Baktık ki sistem güzel işliyor, 11 haftalıkken odama geçtim. Aslında daha erken de geçerdim ama mobilya kokusu bir türlü odamı terketmek bilmedi.

Gündüzleri 3 saatte bir emip, 20'de yatıp sabah 6'da uyanınca hayat çok kolaylaştı. Ela 12'de emdi, 15'e kadar rahatız. İstersek oyun oynarız, istersek gezeriz, istersek uyuruz.Ben uyursam annem dinlenir, kendine vakit ayırabilir. Bu rutin denen şeyin en işe yaradığı nokta işte bu. Hem ben hem annem günümüzü programlayabiliyorduk. 15'te hala dışarıda mıyız? Hemen uygun bir yer bulup meme emip kaldığımız yerden gezmeye devam ediyorduk. Rutinimizi aksatmadığımız sürece annem de ben de mutluyduk. Saat 19:30 mu oldu? Önce ılık bir banyo ve sonrasında "Haydi iyi geceler Elacığım. Artık anne ve babanın zamanı başlıyor."Sohbet, yemek, dvd, ziyarete gelen arkadaşlar... Sabaha kadar herşey eski günlerdeki gibi...

Annemin geç keşfettiği bir kitap oldu: Tracy Hogg - Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler.Önerim hamileyken alın, okuyun. Rutin konusunu daha bile erken oturtabilirsiniz. Bizimki biraz içgüdüsel oldu, biraz da ben uyumlu bir bebek olduğumdan rutine oturtulmam kolay oldu. Aslında hepimiz dünden razıyız rutine oturtulmaya. Büyükler gibi biz de ne zaman ne yapacağımızı bilmek istiyoruz. İşte "Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler" de bu konuda size yol gösterecek olan en iyi kaynak. Tracy'nin dediğine göre hastaneden gelir gelmez bile bebekler rutine oturtulmaya açıkmış ama dediğim gibi ben ilk günler bol bol emdim. Rutin işine bir süre sonra girdim.

Kitapta sadece rutin konusu yok. Bebeğinize nasıl davranmanız gerektiği, bebeğinizin işaretlerini nasıl okuyabileceğiniz, ihtiyaçlarını ne şekilde giderebileceğiniz, kendi kendine uyumasını nasıl öğretebileceğiniz, ek gıdalara nasıl geçebileceğiniz gibi konular da var. Annem hala okuyor, peşimde koşmaktan bir türlü bitiremiyor ama devamında beni büyütürken karşılaşacağı birçok zorlukla nasıl baş edebileceği konusunda fikir sahibi olacak. Yalnız bu kitabı annem gibi sonradan okumaktansa, hamileyken aradan çıkarırsanız daha faydalı olur, benden söylemesi...

Yarın: Uyku...

14 Şubat 2010

Sevgi yumağı Sümerler

Bu haftasonu bol bol babacığımla başbaşa kaldım. Cumartesi sabahı annem Yelda ile küçük bir alışveriş kaçamağı yaptı. Ben de babamla evde kaldım. 10:30 uykumu uyumadım, uyusaydım biraz daha rahat geçerdi ama babamı bulmuşken canım uyumak istemedi. Bol bol oynadık. Annem 13'e doğru eve geldiğinde ikimiz de terden sırılsıklamdık. Ve babam anneme herkesin sorduğu o soruyu sordu: "Sen Ela'yla bütün gün nasıl başediyorsun?"

Annem gelir gelmez ikimizi de banyoya attı. Duşumuzu alıp kendimize geldik. Yemeğimi yiyince gözlerim kapanmaya başladı da 2 saat uyudum. Yoksa nasıl enerji toplayacaktım? Uyandıktan sonra da annemle kudurdum ve günü noktaladım.

Pazar sabahı ise kahvaltı randevumuz vardı. Tunç ve Kohen aileleriyle Fun Fatale'de buluşarak GS adasına karşı lezzetli mamaları mideye indirdik.Hande bana çok sexy bir bikini almış. Geçen yaz topless gezmeyi tercih etmiştim, bu yaz biraz kapanırım artık. Çok teşekkürler.. :) Bugün sevgililer günüydü ama bizimkiler akşam için başbaşa yemek programı yapmadı. Sanki onlar birbirinin değil de, ben onların sevgilisiydim. Bütün gün üçümüz sarılıp öpüşüp durduk. Neymiş efendim, dünyada benden güzel sevgili mi varmış?Bu sene benim de Arda'nın da sevgilisi yok. Biz de birbirimize sevgi gösterdik. Daha doğrusu ben Arda'ya sevgimi gösterdim. Çünkü Arda ağır abi. Bakın nasıl cici yapıyorum ona?
İlginç, Fun Fatale'de sevgililer gününe özel bir ikram yapmadılar. Ne bileyim insan kalp şeklinde cupcake ya da çikolataya batırılmış çilek filan verir, değil mi? Her neyse, yediklerimiz de yeterliydi açıkçası. Kahvaltıdan sonra babamın anneme sevgililer günü hediyesi olan masajı almaya gittik. Annem masajdayken biz babamla (tabii ki yine sarılıp öpüşerek) vakit geçirdik. Artık ben de sarılma ve öpüşmelere karşılık verebildiğim için birbirimizi sarıldık mı bırakmıyoruz. "Öp babanı" denince de hemen öpücüğümü konduruveriyorum. Bizimkiler mest tabii!

Sevgililer günü dolayısıyla erkenden yattım ki bizimkiler dışarı çıkmasalar da evde başbaşa kalabilsinler. Bu iyiliğimi unutmayıp seneye beni de alıp güzel bir yere yemeğe giderler diye düşünüyorum. (Şimdiden yolumu yapmış olayım da beni evde bırakmasınlar :))

Anneciğim&Babacığım ben de sizi çok seviyorum. Ne güzel bir aile olduk değil mi?

PS: Bikinimi beğenenler için istikamet: Mothercare.