15 Mayıs 2010

İyi ki doğdun anneciğim

Bugün annemin doğumgünüydü. Ve ben yine unutup onu 6:45'te yataktan kaldırdım. Babamı uyandırıp birlikte kahvaltı yaptık. Yemek saatime kadar oynadık, yemekten sonra fotoğrafımın çekileceği adrese doğru yola çıktık. Hayatımda ilk defa Moda'ya gittim, ne kadar güzel bir yermiş... Kesinlikle daha sık gitmek lazım.

Müjdem Halam geçenlerde mail atmış, Emrah Altınok'tan ve Facity'den bahsedip katılmam için ön ayak olmuştu. Sonuç aşağıda:Moda'ya kadar gelmişken hayatımın ilk dondurmasını Dondurmacı Ali Usta'dan yedim. Namnamnammmm! Bu tatlı şeyi çok sevdim! :))Bugünün diğer önemli olayı ise Güçlü'nün askerden dönmesiydi. Güçlü gelene kadar lalam ve Gülsen Teyze heyecandan yerlerinde duramadılar, resmen dakikaları saydılar. Çok şükür kendisine sağ salim kavuştuk. (Darısı tüm asker yolu gözleyenlerin başına...) Sonra hep birlikte Çengelköy'e balık yemeye gittik. Kadehler hem annemin hem Güçlü'nün şerefine tokuştu.Ben mezgit yedim. Baktım masada çok sevdiğim turşu var, kendimi tutamadım 2-3 tane de turşu yedim. Biraz dedemle dolaştıktan sonra uykum geldi. Süt içen bir çocuk gördüm, hemen ben de sütümü istedim. İçer içmez de olduğum yerde sızdım.Normalde bizimkiler gece programı yapmıyor. Çünkü gittiğim yerde uyuyup kalkarken uyanıyorum. Arabada tekrar uyuyup inerken tekrar uyanıyorum. Bu da beni huzursuz ediyor. Bu yüzden 8-9 aydır akşamları evdeyiz, sevdiklerimizi bizde ağırlıyoruz. Bu kuralı Güçlü için bozduk ve gördük ki bir süre daha akşamları evdeyiz, bekleriz. :)

Annemin doğum günü şerefine yarın sabah Polonezköy'e kahvaltıya gideceğiz. Bu gece her zamankinden geç yatıyorum, umarım sabah uyuyakalmam...

14 Mayıs 2010

Bebekte bir gün nasıl geçer?

Sabah erkenden kahvaltımızı yapıp Bebek'e indik. Beni uzaktan seven Elvan ile aşkımızı sanaldan gerçeğe taşımak üzere sözleşmiştik. Bebek Kahve'de buluştuk. İlk defa limonata içtim. Başta biraz ekşi gelse de tadını sevdim. Çok şekerli bir içecek olduğundan annem fazla içirmedi, zaten ben de suyu tercih ediyorum. Su kadar doğal ve güzel bir içecek var mı? Aaa var, süt var! Bakın onu da çok seviyorum. :)

Bebek Kahve benim için biraz dar bir mekan olduğundan orada fazla takılamadık. Parka geçmeye karar verdik. Parka geçtik ama ele avuca sığmaz halimde bir değişiklik olmadı, napayım mobil halde olmayı daha çok seviyorum.Kuşların peşinden koşup onlara bisküvi veriyordum ki birden arkamda dedem belirdi. Bana sürpriz yapmış! :)Dedemle birlikte şu kullanmayı hiç denemediğim jimnastik aletlerine göz attık. Sonra da deniz kıyısında yürüdük.Sonra yine parka döndük, hava o kadar güzeldi ki hiç eve gidesim yoktu. O sırada Öniz aradı. Annesi İzmir'den gelmiş, bugün izinliymiş, "Buluşalım mı?" diye sordu. "Biz Bebek'teyiz, siz de gelsenize!" dedim, "Harika!" dedi. Ne yapalım artık "mecburen" açık havada biraz daha oyalandık. :)Önizleri beklerken tabii ki Kırıntı'ya oturduk. Beni görür görmez garson abi hemen sandalyemi getirdi, önüme amerikan servisimi serip boya kalemleri bıraktı. Şimdi ben bu Kırıntı'yı sevmeyeyim de ne yapayım?Parkta bir-iki saat geçiririz diye düşünerek pusetimi almamıştık. (Nasılsa popom yer görmeyecekti..) Biraz daha kalacaksak öğle uykumu da burada uyuyacağımdan pusetime ihtiyacım oldu. Sağolsun Önizciğim gelirken bize uğrayıp pusetimi de aldı. Cızbız köfteleri mideye indirince uykum geldi, dedemle biraz dolaşınca uyuyakalmışım. O sırada annemler de kızkıza muhabbet etmişler. Uyanınca hemen aralarına karıştım tabii. 5'e doğru eve döndük. Bütün gün güneş ve rüzgarda enerji harcayıp yorulmuşum. Meyvemi yiyip biraz oynadım. Akşam yemeği ve duş sonrası pelte şeklinde kendimi yatağa attım.

13 Mayıs 2010

Sokak çocuğu oldum

Artık yaz geldi ya, beni eve sokana aşkolsun. Bugün dedemle iki tur park yaptık. Dönüşte annem beni kapıdan içeri alamadı. Hemen geri kaçtım, asansöre gittim ama kapı koluna uzanana kadar dedem beni yakaladı. Yarın sabah da Bebek Parkı'nda olacağım, beklerim! :)

12 Mayıs 2010

Haydi mutfağa, Ela'ya çok çok yemek yapmaya!

Sabahları mamayı bırakıp kahvaltıya geçtiğimi yazmıştım. 1 haftadır akşam muhallebisini de bırakmış durumdayım. Aslında annem 11 aylıkken bir-iki deneme yapmıştı ama yediklerim gece beni tok tutmadığı için sık sık uyanmıştım. Annem de "Ela yemeğe geçeceği zamanı kendi bilir, ben karışmayayım." diyerek tekrar muhallebiye dönmüştü. 2,5 ay daha muhallebi gözüme cazip göründü ama son bir haftadır bu cazibesini yitirdi. Artık günde iki öğün yemek yiyorum. Annem haftalık yemek listesi yapmaya başladı. Gelsin sebzeler, gitsin köfteler! :)Balığa biraz ağırlık vermem lazım bunu ikimiz de biliyoruz ama maalesef yakınımızda taze balık alacağımız bir yer yok. Annem donmuş ürünleri kesinlikle yedirmezdi ama bir arkadaşı İglo'nun fish finger'ını bebeğinin çok sevdiğini söyleyince biz de bir deneme yaptık. Namnamnammmm! Valla çok güzeldi. Yine de taze balığı tercih ederim. Belki haftayı balıksız geçirmemek adına arada İglo'dan yardım alabilirim. Aah, ahhhh! İzmir'de olsam hiç böyle bir derdim olmazdı. Anneannemle dedem beni balığa boğarlardı. Babamın deyimiyle "Balık kafalı" olurdum. Bebek gelişiminde balığın önemi büyük. Biz de annemle bundan sonra haftada en az iki öğün balık yemek üzere anlaştık. Aha buraya da yazdık! :)

11 Mayıs 2010

Bu baloncuklar da neyin nesi?

Bir türlü yakalayamadım ki ne olduklarını anlayabileyim!

09 Mayıs 2010

Annesinin balık kokan kuzusu

Bu hafta sonu annemin dışarı çıkası olmadığı gibi babamın çalışması gerekiyordu. Öyle olunca sabahtan evde vakit geçirip öğleden sonra çıktık.

Cumartesi büyük babaanneme anneler günü ziyareti yapmak üzere sözleşmiştik. Sabah son zamanlarda hiç olmadığım kadar sakindim. Babam çalışırken annemle birlikteydim ve onu hiç bunaltmadım. Babam işlerini kolaylayınca hazırlanıp çıktık. Yolda biraz kestirdim. Vardığımızda hala uyuyormuşum ama babam kontağı kapatıp kapıyı açtığı anda uyanıp "Bab-ba!" demişim-annem söyledi. Hafta sonları babamın benimle olduğunu bildiğimden yanımdan bir dakika uzaklaşmasına dayanamıyorum, gidecek diye aklım çıkıyor da...

Büyük babaannem beni çok özlemiş, görünce çok mutlu oldu. Büyükler laflarken ben bahçede ördek ve kedi peşinde koştum. Artık çimlerden irrite olmadığım için rahatlıkla dolaşabildim.Pazarın olayı ise Alp'in 2.yaşgünü partisiydi. Yine babam sabahtan çalıştı, biz annemle anneler gününe yakışır bir şekilde öpüşe koklaşa kudurduk. Bugün aslında annemi 7:30'da kaldırmasam daha iyi olurmuş ama düşünemedim işte. Seneye babamla beraber kalkıp anneme kahvaltı hazırlayıp ondan sonra öperek uyandırmam gerekiyormuş. "Baban böyle şeyleri düşünmez bebeğim, sen hatırlatırsın..." dedi annem. Anneannemi ve babaannemi aradık, arkadaşları annemi aradı. Her telefon çalışı oyuncağımın elimden alınması demek olduğundan biraz mızıkladım. Annemin iPhone'unu elimden bırakmıyorum, oyunlarım var onda... İşte ben, annem ve sevgilim iPhone'um:Alp'in doğumgünü mekanı olan Gymboree'ye ilk girdiğimde şaştım kaldım. Bir sürü bebek ve çocuk oradan oraya koşturup duruyordu. Aslında Gymboree maceram annem işe döndüğü zaman başlayacaktı ama domuz gribi patlak verince başlayamadan bitti. Aşı olmadığımdan bizimkiler kalabalık ortamlara girmememin daha doğru olacağını düşündüler. Gerçi bugün de aramızda iki hasta çocuk vardı. Sürekli hapşırıp öksürdüler. Annem ailesine saydırdı, babam beni onlardan kaçırmaya çalıştı çünkü nereye gitsem yanıma geliyorlardı. Ben hasta olsaydım biliyorum bizimkiler beni kesinlikle götürmezdi ama herkes böyle ince düşünmüyor demek ki. Umarım çaktırmadan virüs kapmamışımdır... :(

İlk şaşkınlığımı atmam birkaç dakikamı aldı, sonra ben de havaya girdim. Ayakkabılarımı çıkardığım gibi mindere atladım.Bir ara bu kadar kudurma yeter diyerek masaya geçtik ve bizim için hazırlanan ikramları mideye indirdik. (Babam benim tabağımdakileri de silip süpürdü! :))Doğumgünü şarkısı çaldığında herkes büyük anın geldiğini anlayıp ortada toplandı. Alp tüm sevdikleriyle beraber mumunu üfledi. Biz de alkışladık. Nice mutlu yıllara Alpciğim!... :)Son olarak yazmadan geçemeyeceğim bir ayrıntı var. Aslında vazgeçmiştim ama neyse yazayım dedim. Öğlen menümde somon balığı vardı. Anneme göre olmaz olaydı! Balıklı ellerimle kulaklarımın içi de dahil olmak üzere ellemediğim yer kalmadı. Annem beni hemen banyoya attı ama saçlarımdan o kokuyu çıkarmak mümkün olmadı. Babam beni neredeyse kucağına bile almayacaktı! İmdadımıza Çağan'ın aldığı parfüm yetişti. Bir duş da parfümle yaptım da öyle çıktık. Sanırım bir daha uzun süre evimize somon balığı girmeyecek. Kendimi mahvettiğim gibi evi de bitirdim. Balıkları avucumda sıkıp yere attım, tabağıma vurup tabaktaki parçaları mancınık etkisiyle havaya fırlattım. Annem her yeri silip süpürüp duş aldı. Şu saat oldu koku hala burnumuzdan gitmiş değil. :)))