24 Temmuz 2010

İki günün raporu

Dün sabah babam işe giderken bizi Arda'lara bıraktı. Kahvaltımızı yapıp havuza indik. Arda daha küçük olduğundan gün içinde birkaç kez uyumaya ihtiyaç duyuyor, bense yemekten sonra blok olarak 2 saat uyuyorum. İkimizin de öğle uykusu sırasında anneler keyif yaptılar. Onun dışında full time bizimle ilgilendiler. Arda henüz bağımsızlığını ilan etmediği için Neslihan'ın işi anneme göre daha kolay. Ben sürekli mobil haldeyim; etrafta gezdim, havuza girdim çıktım, duşa girdim çıktım, merdivenleri indim çıktım, şezlonga indim çıktım, annemin de haşatı çıktı. Bu egzersizlerin etkilerini bugün fazlasıyla hissetti. Ben nasıl mıyım? Tabii ki bomba gibiyim! :)
Bugünkü programda önce bebek tebriği, ardından nikah vardı. Maalesef yolda uyuyakaldığım için Sinem&Soner'in bebekleri İlker Can'ı göremedim. Artık evlerine giderim, hem hastane ortamından daha rahat olur. Yeni doğan bebeklerin evine gitmek çok zevkli. Özenle hazırlanmış, pırıl pırıl ama henüz siftah yapılmamış odaları oluyor. Girip bir güzel dağıtıyorum. Ehehe çok zevkli!! :)) İyi ki doğdun İlker Can, çok sağlıklı, çok mutlu, upuzuuun bir ömrün olsun!

Ben arabada uyurken önce Maslak'a sonra da Maltepe'ye gitmişiz. Ruhum bile duymadı. Daha önce düğüne gitmişliğim vardı, bugün ilk kez nikah gördüm. Salona girdikten az sonra alkış koptu. Beni alkışladıklarını zannedip havaya girdim önce. Ama baktım ki herkes başka bir yere bakıyor. Çok şaşırdım, biraz da bozuldum ama çaktırmadım. Gelin ve damadı ben de alkışladım... Selda&Özgür'e bir ömür boyu mutluluklar diliyorum!

Yarın sabah erkenden kalkıp yollara düşeceğiz yine. İstikamet: Club Ada Sedef.

22 Temmuz 2010

Huoop noluyor orada?

Dün Point Otel'de bir durum vardı. Helikopterlerin biri indi, biri kalktı. Sürekli birilerini çatıya bırakıp durdular. Helikopter ve uçak gibi gürültü çıkararak gökyüzünde uçan taşıtları çok seviyorum. Bütün gün sesini her duyduğumda ne yapıyorsam bırakıp odamın penceresine koştum.Bugün de aynı heyecanla bekledim ama ne gelen vaaar, ne giden...

21 Temmuz 2010

Busted! Hem de çok fena.. :(

Annem yukarıdaki manzarayı görünce şoke oldu! "Kitaplar çok kıymetlidir, onlara asla zarar verilmez, gözümüz gibi bakılmalıdırlar......" diye uzun uzun anlattıktan sonra "Elacığım kim yaptı bunu?" diye sorunca "Baba" dedim. Annem daha da köpürdü. "Neeee? Baban mı yırttı kitabını? Ben bunun hesabını sormaz mıyım? Akşam gelsin de görsün!"

2 akşamdır yüreğim ağzımda bekliyorum. Artık unuttuğunu sanmıştım ki bu sabah yatakta babamın kucağında hoplarken elinde kitapla çıkageldi. "Babası niçin Ela'nın kitabını yırttın?" diye çıkıştı. Babam da gayet masum (ve tabii ki şaşkın) "Ama ben yırtmadım ki Ela yırttı, hatta elinden almasaydım diğer sayfaları da yırtacaktı." dedi.

O an yüzümü görmeliydiniz. Aslında hepimizin yüzünü görmeliydiniz. Ben inanılmaz mahçup oldum, çok utandım. Annem 16 aylık bir bebek yalan söyleyebildiği için şaşkın. Babam iftiraya uğradığı için şaşkın. Öylece kalakaldık! Yaptığım ortaya çıktığı için hemen oradan uzaklaşmak istedim, babamdan kaçtım. Annem beni kucağına alsın diye yalvardım, alınca da babama el sallayarak "Bye byeee!" dedim.

Annem davranışlarımın sonucundan memnun olmasam da doğruyu söylemem gerektiğini anlattı. Cesur olup yaptığımın arkasında durmam gerekiyormuş. "Merak etme, ben kitabını yapıştırırım ama sen de lütfen bundan sonra daha dikkatli ol." dedi. Neyseki bu ufak krizi kazasız belasız atlattık. Ben de birçok ders çıkarmış oldum...

19 Temmuz 2010

Montessori okullarının sırrı nedir?

Montessori hakkında bilgilenmeye devam... Sıra okullarda...

Montessori felsefesinde çocukların saygı gördüğü ve yeni bilgiler öğrenmeye teşvik edildiğini anlatmıştım. Böylece çocukların kendilerini saygın ve yetkin hissedebildiğini, özgüven geliştirebildiğini de... Montessori okulları da işte bu paralelde çocuklara özgür bir öğrenme ortamı sunar. Diğer okullardan farklı olarak eğitimci baş rolü üstlenmez. Çocuklar uyulması gereken belirli kurallar ve düzen anlayışı çerçevesinde seçimlerini kendileri yapar; nerede-kiminle birlikte-ne kadar süre-hangi faaliyet ile uğraşacağını kendileri belirler. İstedikleri şekilde hareket edebilir, yalnız ya da grup halinde çalışabilir, faaliyet bitince kullanılan malzemeleri yerlerine koyarlar. Eğitimci ise çocukları yeteneklerini geliştirebilecekleri faaliyetlere yönlendirir. Böylece çocuklar öğrenmenin keyfine varır.

Sınıfta sıra, kürsü, tahta yoktur. Ortam çocukların birbirleriyle rahatça iletişim kurabileceği şekilde düzenlenir. Eşyalar çocukların boyuna göredir. Her sınıf kendi seviyesine uygun Montessori materyalleri ile donatılır. Materyaller çocukların gelişim kabiliyetlerine, ilgi alanlarına ve ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde seçilir ve onların etrafı keşfetmelerini ve zihinsel faaliyetlerde bulunmalarını sağlar.

Bir sınıfta değişik yaş gruplarından çocuklar bulunur. Aralarında 3 yaş fark olan çocuklar aynı sınıfta toplanır. Kendilerinden yaşça büyük olanları gözlemleyerek büyüme aşamasında edinecekleri beceriler konusunda ilham alırlar. Kız ve erkek öğrenci sayısı dengelidir.

Her çocuğun programa uymasını beklemek yerine program her bir çocuğa uyacak şekilde tasarlanır. Çocukların bireyselliğine saygı gösterilir.

Çocuğun doğuştan sahip olduğu kendisini geliştirme potansiyeli sonuna kadar kullanılır. Üzerinde durulan bazı sihirli kavramlar vardır: Emici zihin, gelişimdeki kritik dönemler, önceden hazırlanmış ortam, dikkatin polarizasyonu, çocuğu iç disipline yönlendiren özgürlük anlayışı ve çalışma şevki.

Bu sistem eğitimden beklentileri farklı olan pek çok aile için uygundur. Aileler ve eğitimciler beraber çalışırlar. Başarı odaklı aileler sistemin özünü kavramakta zorlanabilirler. Mevcut sistem
öğrenmeyi doğallıktan uzaklaştırıp bir stres faktörü haline getirdiği için Montessori onlara değişik gelebilir. Kısaca Montessori okulu seçilmesi kişisel bir tercih meselesidir. Eğer siz de eğitimin pasif ve ezberci bir hale geldiğine, yaratıcılıktan uzak, problem çözemeyen, bildiklerini nasıl kullanacağından habersiz tek tip insanlar yetiştirdiğine inanıyor ve Montessori felsefesini kendinize yakın buluyorsanız size bir haberim var!

İstanbul'da tamamen ailelerin girişimiyle bir Montessori okulu kuruluyor. "Mevcut sistemi doğru bulmuyoruz, mevcut anaokullarını beğenmiyoruz, o halde kendi anaokulumuzu kurarız!" diyen aileler Emel Çakıroğlu Wilbrandt danışmanlığında bir araya gelerek kolları sıvadılar. Annem uzaktan iç çekerek takip ediyor çünkü okul Koşuyolu'nda açılacak. Uzun bir süredir çalışıyorlar, hatta Önizciğimin de bir tanıdığı projenin içinde. "Ben de bu projenin bir parçası olmak istiyorum!" derseniz acele edin. Öncelikle montessoriokul.blogspot.com ve www.montessoriokul.com adreslerine bir göz atın. Sonra da böyle güzel bir oluşumun içinde en başından yer alıyor olmanın mutluluğunu yaşayın. :)
Comin' up next: Öğrenmek için kritik dönemler...

18 Temmuz 2010

Burç Beach'e niyet Tunç Residence'a kısmet

Çok ama çok sıcak olan bugün evde geçmez düşüncesiyle Burç Beach'e gitmeye karar verdik. Verdik ama toparlanmamız 10'u buldu. En geç 9'da çıkmamız gerekirdi...

Tabii ki berbat bir trafiğe yakalandık. Daha Maslak'taki Kilyos sapağını dönebilmek için insanlar kuyruk olmuştu. "Deli miyiz?" diye birbirimize baktık, hayır değildik. O halde bu trafikte işimiz neydi? Hemen geri döndük...

Üzerimizde mayolar, bagajımızda tam teçhizatlı plaj çantasıyla öylece kalakaldık. GPS'i açıp en yakın su birikintisi nerede diye baktığımızda bir de ne görelim??? Tunç Residence! Arayıp rezervasyon yaptırdık ve yönümüzü Göktürk'e çevirdik. Gittiğimizde Arda yeni uyanmıştı. Bizden sonra Sinem ve Murat da geldiler. Yedik, içtik, tembellik ettik.
Biz de çok eğlendik tabii ama tam babamlık bir gün oldu. Havuzda, havuz başında, sofrada, balkonda GS muhabbeti... Üstüne bir de playstation... Eve döndüğümüzde saat 23'e geliyordu. Neye niyet, neye kısmet ama Kilyos'a gidememek çok da isabet oldu doğrusu! :))