23 Ekim 2010

Bir öğleden sonra... Kanyon'da...

Öğle yemeğinde köftemi yedikten sonra Yelda gelip bizi aldı, Coys&Alp ile buluşmak üzere Kanyon'a gittik. Hava süper değildi ama olsun, henüz kış gelmemişken hafta sonları eve kapanmamak lazım değil mi?

Kanyon'a gittiğimizde gözlerim kapanıyordu, biraz dolaşınca uyuyuverdim. Ben uyurken annem geçen gün benim için Gap'ten aldığı kıyafetleri değiştirmiş. Bedenleri 18-24'tü, aralarında çok fark olmadığı için 2 yaşa çevirmiş. Dökümlü giymek daha güzel oluyor. Kanyon'daki Gap'te çok yüksek sesle müzik çalıyorlar, o kadar yorgunmuşum ki hiç duymadan uyumaya devam etmişim.

Ben uyuyunca annem çok mutlu olmuş tabii. Hem peşimden koşmayacağı, hem de arkadaşlarıyla sakin sakin sohbet edebileceği için...

Alp'i sorarsanız benden daha uslu bir çocuk olduğunu söyleyebilirim. Bir de çok yakışıklı olduğunu... İkimiz birlikteyken çevrenin tüm ilgisini üzerimize çekiyoruz. Bu nedenle bugün görev dağılımı yaptık. House Cafe'de oturduğumuz süre boyunca ben uyudum ki, insanların gözleri fazla kamaşmasın! :)

Uyandığım zaman "Yeter durduğumuz!" dedik ve etrafı keşfe çıktık.
Pusetimin emniyet kemeriyle oynarken Alp geldi ve bana nasıl takılacağını gösterdi.
Bizden başka herkes karşıya geçeceği için günü erken noktaladık. Zaten Alp'in uykusu gelmişti. El sallayıp ayrıldık. Bizi eve bıraktıktan sonra ekip karşıya geçti. Umarım trafiğe kalmamışlardır...

21 Ekim 2010

Altın kızlar

Bugün öğleden sonra Vanessa'ya gittik. Karolin benimle yaşça yakın olan bir bebeğin daha olacağını söylemişti ama bu kadar yakın olacağımızı hiç düşünmemiştim. Keysi benden sadece 1 gün büyük çıktı! İlk defa doğum günlerimizin bu kadar yakın olduğu bir arkadaşım oldu. :) Böylece annelerimiz de gelişim konusunda tam bir kıyaslama yapabildiler.

Buluşma saatinin 15:00 olması 3 anneyi de düşündürmüş ama kimse itiraz etmemiş. Aslında tam uyku saatlerimize denk gelen bir vakitti, üçümüz de uyumamıştık. İlk anlar biraz huysuzluk yapmış ve bazı oyuncakları paylaşamamış olabiliriz ama sonradan çok güzel kaynaştık. Bazen oyuncakları ayrı zamanlarda kullanmayı akıl ettik, bazen de üçümüzün birlikte oynayacağı oyunlar yarattık. Örneğin "kaşıkla bardak ya da kase karıştırmak" ve "birbirimize çay ikram etmek" hepimizin hoşuna gitti. Her zaman birlikte oynamadık, bağımsızlığını ilan edip başka odalara giden de oldu ama sonra tekrar buluştuk.
Anneler çay içip sohbet ederken biz de önce ikramların tadına baktık, sonra masanın altına girip oyun oynadık. Annem bize "Cee-e!" yaptığında çok güldük.
Salonda bulduğumuz en geniş alanı "dans pisti" ilan ettik ve hop hop zıplayıp dans ettik. Fotoğraflaması biraz zor oldu tabii. :)
Annelerimiz çok tatlı ve uyumlu kızlar olduğumuz konusunda hem fikirdi. Herkes güzel vakit geçirdi. Ben de anneme hak vermeye başladım, 11 çocuk daracık bir oda için gerçekten çok fazlaymış. Koca evde istediğimiz gibi yayıldık ve bu küçük oyun grubumuzu çok sevdik! :)

20 Ekim 2010

Lisya kimdir?

Lisya çok sevdiğimiz biridir. "Dubi"nin eşidir. Karşı apartmanımızda oturur. Beni çok sever. Bana küçük küçük hediyeler alır. Ama ben bir türlü adını söyleyemem.

Dün de bir Hello Kitty verdi bana. Edirne'ye gittiklerinde aldığı minik Edirne bebeği ile birlikte... Annem soruyor: "Kim aldı bu 'Hooye'yi sana?" Bir türlü "Lisya" diyemiyorum! Pencereyi işaret ediyorum. -Çünkü pencereden baktığımızda Lisya&Rubi'nin evini görüyoruz. Uğraşıyorum uğraşıyorum "Lisya" çıkmıyor bir türlü!!!

19 Ekim 2010

Sevenlerime hizmet

elasumer.blogspot.com adresini akılda tutmakta zorlanan siz sevenlerim için: elasumer.com.
Artık bana blogspot üzerinden ulaşmak zorunda değilsiniz; elasumer.com yazmanız yeterli! Süper değil mi? :)

Bugün okullu oldum

Sabah Seda&Zeynep'le birlikte oyun grubuna deneme dersine gidecektik. 9:30'da evden çıkmamız gerekiyordu ama annem geç kaldı. Kahvaltı bile yapmadan çıktı, ben onu beklerken biraz süt içmiştim.

Koşa koşa derse yetişmeye çalışırken yanımızdan geçen bir arabadan bize laf atıldı. Meğer Zeynepler de geç kalmışlar! :) İçeri girdiğimizde sınıfta herkes yerini almıştı. Annemle Seda'ya minik bir briefing verildi ve derse başladık. Yarım saat çocuklar anneleriyle serbest biçimde oynadı. Etrafta ilgimizi çeken birçok oyuncak vardı. Birini alıp birini bıraktık. Daha sonra annelerinin kucaklarına oturan çocuklar çember oluşturup söylenen şarkılara eşlik ettiler. Ben katılmadım, gidip arabaya bindim.

Ardından faaliyet masasına geçtik, ellerimizin resmini çizdikten sonra tutkal sürüp üzerine bulgur yapıştırdık. İşte bu kısmı çok sevdim ve ilgiyle eşlik ettim.
Ellerimizi yıkayıp kahvaltı masasına oturduk. Ben hiç birşey yemedim, sadece süt içtim.
Kahvaltıdan sonra bahçeye çıkıp 15 dk. kadar kaydırak, salıncak vb. oyuncaklarla oynadık. Sıra jimnastik dersine gelince içeriye girdik. Büyük bir top üzerinde spor öğretmeni çocukları birer birer alıp 10'a kadar sayarak ileri geri götürdü. Yine anne ve çocuklar çember oluşturup şarkılar söylerken jimnastik hareketleri yaptılar. Ben gruba katılmadım, köşede plastik bir kaydırak duruyordu, tırmanıp kaydım. O sırada bir de baktım ders bitmiş. Böylece 2 saatin sonuna gelmişiz.

Haftada 2 gün bu şekilde annemle birlikte 2 saatlik derse yazılmayı düşünüyorduk. Akşam yaptıklarımı ve tabii ki gruplara katılmayıp kendi başıma oynadığımı babama anlattım. Annem de oyun grubuyla ilgili düşüncelerinden bahsetti. "1 ay götüreceğim, belki zamanla daha çok eğleniriz." dedi. Babam da "Sen beğenmedin, Ela katılmadı, o zaman niye gidiyorsunuz?" diye sordu.

Anladığım kadarıyla annem aktiviteden çok memnun kalmadı; 11 çocuk, 11 anne, 1 de eğitmen 23 kişi... Her kafadan başka ses, bağıran çağıran, gitmek isteyen, kalmak isteyen, aynı arabayı istedikleri için ağlayanlar, bağıra bağıra şarkı söyleyen eğitmenler... Annem bu kadar harala güreleye gelemez. İkimizin birlikte sakin zaman geçirmesine gayret eder, sesini hiç yükseltmez. Yumuşak ama aynı zamanda kararlı bir tarzı vardır. Sınırlarımı bilirim, arada aşmayı denerim, ama tatlı bir şekilde çözüme kavuştururuz.

Eğitmen çocuklara düzen aşıladıklarından da bahsetti. Boyadan sonra eller yıkanır, elde yemekle dolaşılmaz, yemek masada yenir vs. Bunları ben zaten biliyorum ve uyguluyorum. Sosyalleşmek mutlaka güzel bir şeydir ama 1,5 yaşında bu şekilde oyun gruplarına gidiyor olmak çok elzem midir? Emin olamadık... Haftada birkaç gün arkadaşlarımızın evinde toplansak ve daha küçük gruplarda oynasak? 3 yaşında da kreşe başlasak? Bu konuya biraz kafa yormak lazım... Sizlerin de görüşleri varsa almak isterim..

Oyun grubundan çıkıp Kanyon'a geçtik. 15-20 güne doğum yapacak olan Ayşen'le buluştuk.
Sosa'da yemek yedikten sonra dolaşırken ben uyudum. 2 saat uyumuşum. Annemler de rahat rahat konuşabilmişler. Şimdi bebeği bekliyoruz, aklınıza gelen kız ismi önerilerini benimle paylaşabilirsiniz. :)

Yelda ne zamandır beni Citibank'ın Maya şubesine götürmek istiyordu. Dönüşte onu aradık, "Şubenin oradayız, müsaitsen gidelim." diye. Şansa denk düştü de gittik. Bir de baktım herkes beni tanıyormuş zaten. Yelda resimlerimi, videolarımı göstermiş, beni ne kadar çok sevdiğini anlatmış. E tabii orijinalini merak etmişler. Canım süt istedi, bankayı "Fa" diye inlettim. Hemen sütüm geldi, sütümü içince keyfim de yerine geldi. Herkesi güldürdüm, beni çok sevdiler, annemden tarifimi istediler. :)

Bankadan çıkıp bize gittik. Annemle "Yeyya" çay içip sohbet ederken Lisya'nın mailini gördük. Yelda eve giderken biz de çıkıp Lisya'ya gittik. Sonra "Dubi" geldi. Yemeğe kalalım istediler, babam da iş çıkışı bize katıldı. Süt içmeye devam ettim. Baktım pizza söylemişler, pizza yedim. Üstüne yine süt içtim. 22'ye doğru kalkıp eve döndük. Duşumu aldım, doğru yatağa gidiyorum. Ne gündü be!

18 Ekim 2010

Pazartesi sürprizleri

Yeni haftaya sıradan bir başlangıç yaptım. Sabah bolca süt, ardından çizgi film, Lego, boya, kitap, puzzle, Arda ve Hooye... Öğle yemeğinde biraz mercimek çorbası... Sonra da uyku.Sürprizzzzz! Uyandığımda Çağan gelmişti. Annemler sohbet ederken azıcık yoğurt, ardından da Çağan'ın Starbucks'dan getirdiği pastadan yedim. Anneminkini yere attığımdan beri iPhone'a hasrettim. Baktım Çağan'da da var, hemen ona sulandım. Neyseki oynamama izin verdi. :)Çağan yemeğime de eşlik etti. İştahımı o kadar açtı ki, 3 köfte yedim! :)

Bugün babamın erken gelmesini umuyordum ama yanılmışım. Hatta IPZ dönüşü trafiğe takıldığından daha da gecikti.Gelirken beni uzaktan uzaktan seven Gülten de babama takılmış, "Kapıdan Ela'yı görüp giderim.." demiş ama bırakmadım tabii. Birlikte yemek yedik, sohbet ettik. Banyo saatim gelene kadar bizimkilerle takıldım. Banyomu yaptıktan sonra herkese "İyi geceler!" diyerek yatağıma gittim.

17 Ekim 2010

Hevesli Yamak ile degustasyon kahvaltısı

Kahvaltıya misafirimiz olduğunu ve erken kalkıp anneme yardım edeceğimi yazmıştım dün. 6'da heyecanla uyanıp anneme seslendim. Annem henüz kalkmamış. Yanıma gelip tekrar uyumamı, daha sabah olmadığını ve Öniz'in bir şeyler getireceğini, bize bir tek peynir tabağı-söğüş domates&salatalık gibi basit şeyler kaldığını söyledi. Baktı bende uyuma sinyali yok, çekti gitti. Yatakta döne döne uyumuşum. Uyandığımda 9:30 olmuştu. Annem bu sefer kalkmış, ortalığa çeki düzen verip masayı hazırlamıştı.

Dün marketten aldığımız salatalıklar arabada kalmış, birlikte aşağı inip onları aldık. Dışarıda mis gibi bir hava vardı ve güzel bir gün olacağa benziyordu.

"Önni"ciğimin yeni bir hobisi var: hevesliyamak.blogspot.com. Refika Birgül'ün kitabındaki tarifleri deneyip yorumlarını yazdığı bir blog. Bugün degustasyon sırası bizdeydi. Kitaptan kahvaltıya uygun olacak iki tarif seçmiş. İlki Ufak Gözlemeler:
Biz hepsini severek yedik, ellerine sağlık. Benim gibi heyecanla 6'da kalkıp bu işlere girişmiş! Sonra da birinci köprüde koşu olduğundan ikinci köprü trafiğiyle cebelleşip bize gelmiş. Tariflerle ilgili detaylara yukarıdaki linklerden ulaşabilirsiniz. Beni seven herkesi "Önni"ciğimin blogunu takip etmeye ve izleyici olmaya davet ediyorum! Pişman olmayacağınız garanti... :)

Kahvaltıdan sonrası için kız kıza takılmaca programı yapmıştık. İstikamet olarak Nişantaşı'nı belirledik. Ne zamandır gitmiyorduk, annem de Topshop'a bakmak istiyordu. City's'in yeni yüzünü görmek, Las Ramblas'a benzetileceği söylenen Abdi İpekçi Caddesi'nde yemek molası vermek, kahve içmek, bu güzel havada sokaklarda olmak lazımdı. Program hazırdı, giyinip çıktık. Babamın programı evde yayılıp dinlenmece üzerineydi.

Nişantaşı'na gittiğimizde gözlerim kapanıyordu. İki tur atınca uyuyakalmışım. Uyandığımda City's'deydik. Kapanacak denen City's canlanmış, daha alınası markaların olduğu mağazalarla dolmuş. Öğle yemeği yemeden uyuduğum, sabah da doğru düzgün bir şey yemediğim için alışverişi yarım bırakıp hemen yemek faslına geçerek Kırıntı'ya oturduk. Menüden hemen seçimimi yaptım: Maynama!
Abdi İpekçi Caddesi trafiğe kapatılmış, yerlere taşlar döşenmiş. Sokakta az insan da olunca acayip bir akustik oluşmuş. Bir bağırdım sokak çınladı. Herkes gülünce komik olduğumu zannedip ardarda bağırmaya başladım ama annem nedense hiç gülmedi. Zaten Kırıntı'da şımarıklığım tavana vurdu çok ilgi gördüm. Bir teyze sırf beni seyretmek için kahvesini boşalan bir masada oturup içmek yerine arkamızdaki bekleme bankında içip beni sevip gitti. Diğer masalar sürekli bana laf attılar. Garson abla ve abiler etrafımda pervane oldular. Hemen boya kalemlerim ve kağıdım geldi. Resim yaparken penneleri teker teker mideye indirdim. Giderken de Mickey kavanozundan şekerimi aldım. (Merak etmeyin, tabii ki yemedim.) Kesinlikle Bebek Kırıntı'dan daha çok sevdim buradaki insanları.

Önce biraz dolaştık.
Sonra kahve içmek için Caffé Nero'ya gittik çünkü oranın kedilerle dolu bir bahçesi vaaar! :))
Kimisi benden kaçtı ama en tembelini bulup onu sevdim. O kadar miskindi ki kaçamak dokunuşlarımdan kaçmak aklına bile gelmedi. -Elbette bir süreliğine... :)

Kahve yerine yine o vanilyalı soğuk içecekten almış annem. Bilmeyenlere nasıl içildiğini hemen göstereyim. Önce pipeti tepedeki boşluktan içeri daldırıyorsunuz:
Sonra hemen geri çekip pipetin içinde kalanı hüüüp diye içinize çekiyorsunuz:
Annenizle romantik anlar yaşamak isterseniz spagettiyi iki ucundan yiyen sevgililer misali pipeti iki ucundan hüpletebilirsiniz:
Nişantaşı turunu tamamlayıp taksiye atladık. "Tattsiii!" diye bağırarak taksiyi benim çağırdığımı söylememe gerek yok herhalde? Öniz sabah 6'dan beri koşuşturduğundan eve dönmek istedi. Biz de Yelda'yı aradık. Astoria'ya gidiyorlarmış. Öniz bizi oraya bıraktı. "Yeyya" ve "Tibetcimm"le market alışverişi yapıp eve döndük.