19 Kasım 2010

Şanslıyım

Sabah erkenden yaptığımız kahvaltının ardından markete ve parka uğrayıp öğlen saatlerinde eve döndük. Bugün de biz misafir kabul edeceğimiz için annem ve anneannem mutfağa girip ikramları hazırladılar. O arada öğle yemeğimi yedim ama çok uykum olmasına rağmen uyumamakta direndim. Birlikte uyumak için babamla uzandık ama o uyudu, ben de yanından tüydüm.
Annemin babaannesinin İstanbul'da yaşayan akrabalarından Ali Amca ve Vesile Teyze ile ilgilenmek için salona geçtim. Bana cici bir çift ayakkabı hediye ettiler. Çok beğendim, teşekkür ederim. :)

Anneannem İzmir'den gelirken bayram hediyesi olarak ne istediğimi sormuştu. Yeni bir çift spor ayakkabıya ihtiyacım vardı ama buradan deneyerek almayı tercih etmiştim. Tatilin çoğunu yedik ama hala alışverişe çıkamadık. Bu yüzden misafirleri uğurladıktan sonra Metrocity'ye gittik. Çok uykum olduğundan uyuyakalmışım, annemler uyurken ayakkabıları ayağıma geçirip numarayı tespit etmişler. Uyandığım zaman iki ayakkabı arasından hangisini tercih ettiğimi sordular. Açık pembe detayları olan beyaz Adidas'ı tercih ettim. Teşekkürler anneanneciğim. :)

Daha sonra bayram harçlığımı nasıl değerlendirebilirim diye bakmak üzere Joker'e girdik. Birkaç tur oyuncaklara bindim ama inat olsun diye ısrarla poz vermedim.
Benim için kısa günün karı iki yeni ayakkabı oldu... Bu arada ayaklarım 22 numara olmuş.

18 Kasım 2010

Bayram ziyaretlerine devam

Bugün bende halsizlikten ve ateşten eser yoktu, hava durumuna göre bayramın en güzel gününün bu olması gerekiyordu, o halde biz de dışarı çıkmalıydık... Fakat o da ne? Hava bulutlu. Sanki yağmur yağdı, yağacak! Hava durumuna da hiç güven olmuyormuş yahu...

Olsun, biz bugün karşıya geçmeye niyetliydik. Programı bozmadık. Önce büyük babaannemi ziyarete gittik. Ben yolda uyuyakalmışım, araba durduğunda da uyanmamışım. Annem başımda nöbetçi olarak kalmış. Oradan annemin halasına geçtik. Evde 3 kedi varmış ama ben korkarım diye saklamışlar. Duyar duymaz kedileri görmek istedim. Biri üst katta koltuğa kurulmuş yatıyordu, ikisi balkonda manzara seyrediyordu. Ben balkondakilere takıldım.
Sonra da kapıp içeriye getirdim.
Zuhal Hala'nın anneme emeği çokmuş. Annem "Kendine iyi bak, benim çocuğumu da sen büyüteceksin." diye takılırmış ona. İstanbul'un iki ucunda oturduğumuz için sık sık görüşemiyoruz, beni çok seviyorlar ama uzaktan uzağa blog'umdan takip ediyorlar.
İlk bayram harçlığımı büyük haladan aldım, onunla kendime oyuncak almak istiyorum. Bir de minik müzik kutusu almış bana, onu da odama koydum.

Sırada Öniz'le buluşmak vardı. Öğle yemeğini geçiştirdiğimiz için akşam yemeğini erkene alıp doğruca Cercis Murat Konağı'na gittik. Öniz de oraya geldi. Maalesef bugün oyun odasında çocuklarla ilgilenen abla yoktu. Bu yüzden dönüşümlü olarak herkes belli bir süreyi benimle oyun odasında geçirmek durumunda kaldı. :)

Yemekten sonra eve döndük. Köprü mavi cicilerini giymişti. Çok hoş görünüyordu...

17 Kasım 2010

Düzen iyidir

Dün gece hafif ateşle uyudum ama sabah kalktığımda iyi hissediyordum. Sol üst köpek dişim de patlamış. Belki dişle ilgilidir, belki gribal bir durumdur... Bilemedik... Bizimkiler her ihtimale karşı bugün beni dışarı çıkarmayıp evde dinlendirmek istediler. "Tamam." dedim. Nasılsa benimle oynamak için taa İzmir'den gelen anneannem ve dedem vardı, canım sıkılmazdı.

Dedem uzun zaman önce Ikea'dan aldığımız ama annemin onsuz yapmaya cesaret edemediği kitaplığı monte etti. Sonra da tırmanmaya kalkıp üzerime deviririm diye duvara sabitledi.
Annem de hemen oyuncaklarımı yerleştirdi.
Nasıl? Oyuncaklarım daha derli toplu bir görünüme sahip olmuş değil mi? Bu aynı zamanda Montessori'ye de uygun bir yaklaşım oldu. Ulaşabileceğim yükseklikte ve belli bir düzen içerisinde duran oyuncakları kendim alıp oynadıktan sonra tekrar yerine kaldırabileceğim.

16 Kasım 2010

Mutlu bayramlar

Bayramın ilk gününü aile ziyaretine ayırmıştık. Öğlene doğru çıkıp babamın teyzelerine gittik. Ziyarete gelen tek akrabalar biz değildik, güzel bir tesadüf oldu.
Ziyarete "torun" mertebesinden katılan minikler Muna ve bendik.Bu arada Muna'nın anne ve babasının Büyükçekmece tarafında Afacanlar Dünyası adında bir kreş açtıklarını öğrendim. İlgilenenler için kreşin web sayfası burada.

Büyük teyzelerden çıkınca dayımın evine geçtik. Ben ziyarete yine "torun" mertebesinden katıldım ama bu sefer çekirdek aileydik...
Bu aynı zamanda dayımın Akaretler'de yeni taşındığı evine ilk gidişimdi. Tam bir öğrenci evi, minicik. Yerini de beğendim. Güle güle otur dayıcığım.

Öğle yemeğini geçiştirmiştik bu yüzden akşam yemeğini erken yemeye karar vererek boğaza balık yemeye indik. Bayramın ilk günü olduğundan restoranın 6'da açılacağını öğrenince 1,5 saat bekleyemeyeceğimiz için alternatif düşünmeye başladık. İstinye'ye doğru ilerlerken aklımıza Go Mongo geldi. Herkes ok deyince İstinye Park'a girdik.

Girer girmez Esse'de elektronikler hariç tüm ürünlerde %50 indirim olduğunu gördük ve biraz alışveriş yaptık. O kadar ki bu dakikadan sonra pusetimi alışveriş arabası olarak kullanmak torbaları taşımaktan daha sağlıklı bir çözüm haline geldi.

Esse'den direkt Go Mongo'ya geçtik. Başlangıç olarak Çin mantısı söylemiştik. O kadar sevdim ki sadece onu yedim ve boyama yaptım. Hızımı alamayınca menüyü boyamaya başlamıştım ki annem hemen elimden aldı. Restoran menülerini boyamıyormuşuz.
Mantıdan sonra herkes büfe ziyareti yapıp etlerini, sebzelerini ve çeşnilerini seçip döndü.
Sonra da afiyetle yedi.
Ben yemedim çünkü biber acıymış. Mantı iyiydi... Go Mongo'ya bu ilk gidişim ama annem bana hamileyken gittiğimiz için hiç yadırgamadım. Bebek sandalyesi bulunması, dar ve gürültülü bir alan olmaması da güzeldi.

Öğleden sonra bende hafif bir kırıklık baş göstermişti. Normal halim olsa ortalığı talan ederdim ama içimden gelmedi. Azıcık ateşim çıktı. Huysuzluk yapıp "Caillou!!!" diye tutturdum. Babam da Youtube'dan bulup seyrettirdi.
Yılbaşı hediyem de böylece netleşti sanırım: Portable DVD player.

Gözlerim iyice kaymaya başlayınca yemekten sonra eve dönmeye karar verdik. Yolda yine Audi standına uğradık. Yine Q baktık. Daha doğrusu bakakaldık. :)

Şimdi yatmaya gidiyorum. Umarım sabah kendimi daha iyi hissederim. Önümüzde 5 kocaman tatil günü daha var!

15 Kasım 2010

İlk 3 kelimeli cümlem

Özne ve yüklemden oluşan cümleler derdimi anlatmak için bana yetiyordu. "Ela düçtü. (Ela düştü.)", "Anne ottuy. (Anne otur.)", "Ela yappay. (Ela yapar.)", "Baba nenne? (Baba nerde?)" vb.

Bugün ise cümleme ilk kez 'nesne' ekledim: "Anne ev yap."

PS: Tek derdim ev yapmak ve yaptırmak! Lego, resim, hamur, ne söz konusu olursa olsun hep ev yapılsın istiyorum. Bu yüzden annem bana Ela Ağaoğlu diyor. :)

Hep gezmek olmaz, biraz da çalışalım

Sabah babam işe, anneannemle dedem de dayımın evine son eksikleri tamamlamaya gittiler. Biz de annemle mama sandalyemin periyodik temizliğini yaptık. Yıkanabilen parçalarını yıkayıp tekrar monte etmek için kurumalarını beklemiştik. Bugün de iskeletini iyice temizleyip parçaları taktık. Böylece mama sandalyem ilk günkü gibi oldu.
Babam geldiğinde öğle yemeğimi yiyordum. Yemekten sonra hep birlikte oynadık ve uyku saatim gelince doğru yatağa gittim.

Uyandığımda bizimkiler markete gitmek için beni beklediklerini söylediler. Hemen üzerime bir şey alıp çıktım. Yolda annem Yelda ile konuşuyordu, 5 dk. uğramaya karar verdik. Gitmişken yemeğe kaldık. Tabii ki masanın baş köşesindeki yerimi kimseye kaptırmadım.
Evden sadece markete gitmek için çıktığımızdan yanımızda yedek bez yoktu. Altımdaki bez bu yükü daha fazla taşıyamayacağını beyan ettiği için eve döndük. Yarınki programda bayram ziyaretleri var...

14 Kasım 2010

Bebek Tiryaki yolda

Tatilin ikinci günü için de planımız hazırdı. Bebek'te Seda ile buluşup güzel haberin detayını alacaktık. Güzel haber ne mi? Elbette bana bir arkadaş daha geliyor olması! :)

Kahvaltıdan sonra Bebek'e indik. Seda'yı yalnız bekliyorduk ama Cem sürpriz yaparak İzmir'den erken gelmiş. Böylece onu da görebildik. Annemin "toprağı" olduğu için Cem'in yeri ayrı... Bu yüzden müstakbel babayı da gördüğümüz için ekstra mutlu olduk.
Parkta oynadıktan sonra Starbucks'a gittik. Annelik, babalık, hamilelik, doğum, loğusalık, bebek ihtiyaç listesi, hayatın ne yönde değişeceği vb. detaylar üzerinde konuşulurken ben manzaraya karşı boyama yaptım.Sonuçta detaylar beni ilgilendirmiyor, benim için arkadaşımla ne zaman oynayacağım önemli. Öğrendiğime göre doğum günlerimiz yakın olacakmış, yani aramızda tam iki yaş olacak. Sanırım artık abla oluyorum!!!

Starbucks'ta otur otur nereye kadar? Arıza çıkarıp tekrar parka gitmek istedim. Yaşasın! "Bugünlük bu kadar yeter." demediler. Parkta biraz daha kudurdum. Kızlar derin mevzulara daldıkları için benimle erkekler ilgilendi. Cem de böylece babalık provası yaptı. Herkes eline pusetin çok yakıştığı konusunda hemfikirdi. Sadece Cem'in taşıyacağı puset pembe değil, mavi olacak. Niye herkes erkek doğuruyor? Bilen var mı?

Anneannem ve dedemin İstanbul sınırları içerisine girdiklerinin haberi üzerine eve döndük. Dün annemden oyun hamurlarını ortaya çıkarmasını istediğimi söylemiştim. Bugün sözünü tuttu, birlikte Play-doh oynadık. İlk gün hamuru yoğurmak, açmak ve kalıpla şekil çıkarmakla uğraştım. Çıkardığım şekillere annemin bakıp bakıp şaşırması çok hoşuma gitti, uzun zamandır bu kadar gülmemiştim. Tam o sırada kapı çaldı. Hemen kimlerin geldiğini anlayıp kapıya koştum. Anneannemle dedemi çok özlemişim. Dillere destan karşılama merasimimi onlara da sergiledim. Coşkum karşısında tabii ki çok mutlu oldular. Ellerinden tutup doğruca odama götürdüm ki zaman kaybetmeden oyuna başlayabilelim.

Tatilin geri kalanı için henüz program yapmadık. Yarın babam işe gidip öğlen saatlerinde dönecekmiş. Bakalım günler nasıl geçecek?