27 Kasım 2010

Uzun zaman sonra tekrar Cihangir

Bugün karma aşımın son dozu ve rutin kontrol için doktora gittik. Randevu saatini beklerken oyun odasında vakit geçirdim. Kaydırağı çok seviyorum; odadaki kaydıraktan defalarca kaydım.Sonra gözüme puzzle'lar ilişti, onlarla oynarken annem içeriden bana seslendi. Sıramız gelmiş.Kadir Amca'nın odasına girdiğimde başıma gelecekleri anladım. Annem birkaç kez doktorun neler yapacağını anlatmıştı. Neyi-neden yapacağını bildiğim için ağlamamak konusunda anlaşmıştık. Ama sözümü tutamadım. Kadir Amca beni tartıya koymak için kucağına alır almaz feryadı bastım. Tartılırken, boyum ve kafam ölçülürken, göğsüm dinlenirken, boğazıma ve dişlerime bakılırken hep ağladım. Annem "Ela bana bakar mısın, şu ana kadar canını acıtan bir şey oldu mu?" diye sordu. O an sustum. Gerçekten de canımı acıtan bir şey olmamıştı. O halde niye ağlıyordum? Valla hiç bilmiyorum, sanırım ağlamak adet olmuş, ben de adetten ağlıyormuşum. Sonra daha iyiydim, bilgisayar ekranında hayvan fotoğrafları dönüyordu. Çok ilgimi çektiler, böylece ağlamayı tamamen kestim.

Bu sessizlik kısa sürdü. Sıra aşı olmaya geldiğinde daha iğne popoma batmadan katıla katıla ağlamaya başladım. O arada iğne girmiş çıkmış, umrumda değil. Ben nasılsa ağlıyordum...

Annem sormak istediği soruları sordu. Gelişimim gayet iyi durumdaymış. Azıcık önce gidiyormuşum ama olsun. Nedeni bolca süt içip et yememmiş. Tahlil konusunda Kadir Amca gerek olmadığını söyledi ama annemin ısrarı üzerine "Tam kan sayımı yaptır, sonuçları bana gönder." dedi, anlaştılar.

Muayene sonrası arabaya kadar Cadde'den yürüdük. Öğle yemeğine babaannemlere gidecektik. Yolda bizimkilerin arkadaşları Emre ve Berk ile karşılaştık, ayaküstü lafladık. Sonrasında kendimizi berbat bir trafikte bulduk. Caddebostan'dan Cihangir'e olan yolculuğumuz 1,5 saatten fazla sürdü. Ben yol boyunca uyudum.

Cihangir'e uzun zamandır gitmemiştik, biraz etrafta gezeriz diye düşünmüştük ama yapmadık. Bütün sokaklar İspark olmuş, gidiş-geliş yönleri değişmiş. Yeni cafeler, dükkanlar açılmış. Yemeğe beklendiğimizden hemen yukarı çıktık ve sofraya oturduk.

Babaannem ve dedemi görünce bizimkileri azad ediyorum. Bu sefer ek olarak Pompo-Pamuk da vardı. Annem "İşte senden kaçmayacak bir kedi." dedi ama yanılmış. "Pompo del. Mama ye. Fu iç. Çiç yap." şeklinde arka arkaya direktifleri sıralayıp peşini bırakmayınca Pompo isyan etti ve bana tısladı. Sonra da babaannemden azarı yiyip oturdu.

Babaannemlerin evi bir süredir tadilattaydı. Sonuç çok güzel olmuş, ev daha bir genişlemiş sanki. Ferahlamış. Bakın bu da manzarası:
Artık beni sık sık yatıya bekliyorlar. Bizimkilerden izni kopardım. Sanırım bir Kartalkaya planı varmış. Oh ben de babaannem ve dedemle kalırım.

26 Kasım 2010

Göktürk:2-Gayrettepe:0

Bir kez daha Göktürk Gayrettepe'yi yendi. Bildiğiniz gibi Tunç Residence yaklaşık 1,5 sene önce Göktürk'e taşınmıştı. Şimdi de Hayret Residence tası tarağı toplayıp Göktürk'e gidiyor. Elimizde bir tek Yaman Residence kaldı. :(

Lisya ve Rubi sonunda kiradan kurtulup ev sahibi oldular. Hayirli olsun, güle güle otursunlar. Onlar adına çok mutluyuz ama kendi adımıza komşularımızı kaybettiğimiz için üzgünüz. Karşı apartmanda oturuyorlardı da sanki her hafta görüşüyor muyduk? Hayır ama camdan ışıklarının yanıp yanmadığına bakmak bile güzeldi. Orada olduklarını bilmek güzeldi. Artık onlar da kilometrelerce uzağımıza gidiyorlar.

Lisya evi boşaltmadan son kez komşuculuk oynamak için bizi sabah kahvesine davet etti. Taşınma planından, Göktürk'te nasıl yaşayacaklarından, ödemelerden, bayramda gittikleri Londra'dan bahsettik. İçimiz buruk, keşke gitmeselerdi... :(

25 Kasım 2010

Marketi seviyorum

Sabah dedem geldi. Birlikte biraz oynadıktan sonra markete gittik. En sevdiğim şeylerden biri market alışverişi yapmak. Öncesinde Komşu Fırın'a uğrayıp aldığımız ekmeğin birkaç dilimini de mideye indirebiliyorsam değmeyin keyfime!

Birkaç gündür hediye yağmuruna tutulmuş durumdaydım. Sağanak yağış bugün de devam etti. Halam dedemle Londra'dan aldığı hediyeleri göndermiş. En çok minik Harrod's çantasındaki Hello Kitty'yi sevdim. Lisya'nın verdiğiyle aynı ebatta olduklarından hemen arkadaş oldular. Çantasını da koluma takıp alışverişe gitme oyunu oynuyorum. Çok eğleniyorum! :)

24 Kasım 2010

Bezim "upgrade" oldu

Uzun süredir 4+ Prima kullanıyorum ama artık tüm gecenin mahsulünü kaldıramamaya başladı. Hep ıslak uyanıyorum. Bugün gidip 5 numarasını aldık. Tamam bundan taşmıyor ama popo kısmım hep nemli gibi... Annemin dediğine popom çok büyümüş, artık bezi bırakmam gerekiyormuş. Hmmm bir an düşündüm de, yok ben bezle iyiyim.

Hayat bayram olsa

Evet kaldık yine annemle baş başa... Allahtan havalar güzel gidiyor da her gün parka gidebiliyoruz. Bunun dışında ufak ev işlerinde anneme yardımcı olma, hamurla oynama, boyama, legolarla ev yapma, çıkartma kitabına çıkartma yapıştırma, kitap okuma, dans etme, şarkı söyleme ve azıcık da uyuma ile gün bitiyor zaten.

Arada Caillou diye tutturuyorum, annem de az az seyretmeme izin veriyor. Az biraz Luli, az biraz da Playhouse Disney seyrediyorum. O arada da annem yapmasına izin vermediğim şeyleri yapıyor.

Yelda bana bayram hediyesi aldığını söylemişti. Bir türlü görüşemedik ki verebilsin. Bugün öğle uykumdan uyanınca Yelda'ya gittik. Saat 6'ya geliyordu. Hava sanki gece gibi karanlıktı... Ne acayip...

Anlayacağınız bugünü de hediyesiz geçirmedim. "Hayat bayram olsa!" diyorum, başka bir şey demiyorum. :)

Akşam babam gelmeden önce annem masayı hazırlıyordu. Hemen "Ela yappay!" diye atladım. Bir tabak, bir çatal, bir de bıçak koymam gerekiyormuş. Ben de şöyle bir düzen uygun gördüm:
Nasıl, beğendiniz mi? :)

21 Kasım 2010

Son iki günün bilançosu

Tatilin son iki gününü evde geçirdik. Cumartesi öğlen bayramlaşmaya Tunç Family geldi. Arda görüşmeyeli inanılmaz büyümüş. Ne de olsa o da bir "toddler", şaka maka 14 aylık oldu. Artık birlikte daha güzel vakit geçirebileceğiz.

Arda henüz boyama yapmamış, "Haydi gel o zaman, boyayalım!" dedim, "Olur." dedi.Boyarken "Peki hiç hamurla oynadın mı?" diye sordum. Yok, henüz hamurla da tanışmamış. Hemen kalemleri bir kenara fırlatıp hamurları çıkardım.
Neslihan ağzına götürmesinden korktu ama Arda hamurun tadına bakmaya hiç kalkışmadı. Ben bakmıştım, berbat bir şey... Iyyk!

Benimle böylesi uyumlu oynadığı için Arda'ya bir öpücük verdim.Sonra Arda'ya bir şeyler oldu, sarhoş mu oldu ne?Hediye konusunda bugünü de boş geçirmedim. Neslihan bana Hello Kitty'li nevresim takımı almış. Bayıldım! Hemen yıkadık, serilmeye hazır, çekmecemde mis gibi bekliyor.

Cumartesi akşama doğru babaannem ve dedem geldiler. Evin kalabalık hali babama bir fikir verdi. 6+2 bir ev bulacağız ki babaannem&dedem ile anneannem&dedem hep bizde kalabilecekler. Böylece bizimkiler 7/24 benimle ilgilenmekten kurtulacaklar. Bence hiç fena fikir değil, bir haftadır hiç boş kalmadım. Sürekli bir ilgi, bir alaka... Dünyalar benim oldu! Neden her zaman olmasın?

Hediye akışı akşam da devam etti. Babaannemlerin Amsterdam'dan ve Londra'dan getirdikleri de odamda yerlerini aldılar. Ne kadar şanslıyım yaw! :) -Maşallah

Pazar sabahı anneannemle dedemi İzmir'e yolcu ettik. Sabah güne dedemle başlamaya, anneannemin şefkatli sesini duymaya çok alışmıştım. Keşke aynı şehirde yaşasaydık, böylesi iki taraf için de zor oluyor...

Günün geri kalanını evde geçirdik. Öğleden sora hava almak için çıktık. Pusetle bir-iki tur attık. Ben uyurken bizimkiler dvd seyretmişler. 9 günlük tatil annemin şu sorusuyla bitti: "Eee Ela Hanım, kaldık mı yine baş başa?"