08 Ocak 2011

Kız kıza İstinye Park

Annemle Öniz bugün çanta bakmaya gideceklermiş. "Ben de gelebilir miyim?" diye sordum. Annem "Tabii ki canım. Sensiz gitmiyoruz çünkü Öniz seni çok özlemiş, özellikle gelmeni istiyor." dedi. Olleyy! Kız kıza alışveriş günü! :)

Giyinme zamanı gelince annem dünkü tecrübesini hatırlayıp beni ve giysilerimi babama pasladı. Yatakta attığımız 6573 taklanın sonunda ben giyinmiştim ama babam ter içinde kalmıştı.

Bezi bırakmamın şerefine Öniz bana hediye almak istiyordu. Kendisi çok düşüncelidir. Diş çıkarma, doğum günü, bayram, seyran, bez bırakma gibi önemli günleri hiç boş geçirmez. Ona çanta alamadık ama benim hediye işini hallettik, resmen günün kazananı ben oldum. Benim için Zara'dan çok şık bir elbise seçtik. Kış gardrobum fazlasıyla dolu olduğundan seneye yatırım yapmanın daha doğru olacağını düşünerek bir beden büyük aldık.

Akşam bizimkilerle "break dance" yaptık. Üçümüz salonda yere yatarak ya da popomuzun üstünde dönerek çeşitli dans figürleri sergiledik. O kadar çok güldük ki... Hem annemin hem babamın dahil olduğu aktiviteler beni çok mutlu ediyor. Her akşam mutlaka birlikte zaman geçirmeye çalışıyoruz. Ailecek bir arada olmak bence çok zevkli! :)

07 Ocak 2011

Merhaba İlker Can

Cuma programı hafta başından belliydi. Bir türlü gidemediğimiz İlker Can ve Sinem'i ziyarete gidecektik. Evden her çıkışımızda annemi "azıcık" yorduğumdan gidene kadar biraz daraldı. En son kapıdan çıkarken "Allahım sen bana sabır veeerrr!" diye bağırıyordu ama neyseki Sinemler'e vardığımızda sakinleşmişti.

İlker Can henüz 6 aylık olmasına rağmen çok hareketli ve benimle oynamaya çok hevesliydi. Sürekli bir şeyler söyledi ama üçümüz de ne dediğini anlamadık. O günleri hayal meyal hatırlıyorum da... Konuşmayı öğrenene kadar işi gerçekten zor. :)

Birlikte oynayamadık ama şarkı söyledik. "Baş, omuzlar, dizler, ayaklar" şarkısındaki tüm organların yerlerini bildiğim için teker teker İlker Can'a gösterdim. Bakın bunlar kulaklarım:
Yemekten sonra İlker Can'ın su içmesi gerekiyormuş. Hemen biberonunu kapıp suyunu içirdim. Sinem'in dediğine göre sırf ben verdim diye içmiş, yoksa içmezmiş. Bu işte gerçekten iyiyim.
Eve döndükten sonra 1 saat kadar evde oyalanıp tekrar çıktık. Hava çok güzeldi. Etrafta biraz yürüyüş yaptıktan sonra ben pusetimde uyudum. Annem de Starbucks'ta oturup kitap okumuş. Geçen akşam Teoman'ın kitaplıktan getirip annemin kucağına bıraktığı Süper İyi Günler adlı kitabı Evrim okuması için anneme vermişti. Evde benim kitaplarımdan başka kitapların okunmasına izin vermediğimden meğer annem fırsatı değerlendirmiş. İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan kitabın çevirmeni de tanıdık: Övgü İçten. (Önizciğimin kankisi) Annem otizme küçük bir çocuğun gözlerinden pencere açan bu kitabın okunması kolay, akıcı ve yer yer kendisini gülümseten bir roman olduğunu söyledi.

06 Ocak 2011

Sanat dolu bir gün

Bugün kendimi bolca sanata verdiğim bir gün oldu. Kahvaltıdan sonra dün aldığımız yeni boya kalemlerimle boyama yaptım.
Ardından sıra kargonun dün teslim ettiği ama evde temizlik olduğu için açamadığımız parmak boyalara geldi. Adım Adım Büyüyorum projesinden burada bahsetmiştim. Bugün ilk ayak izimi almak üzere gerekli hazırlıkları yaparak işe koyulduk. Öncelikle uzun kollu bir önlük giydim. Sonra da annem boyalı eller ve ayakla ortalıkta dolaşmayayım diye beni mama sandalyeme oturtmak suretiyle sabitledi.
Önce serbest çalışma yaparak en sevdiğim renk olan mavi ile kafama göre bir şeyler çizdim.
Ellerim bileğime kadar masmavi oldu. Bir an "Nasıl temizlenecek bu eller?" diye endişe etmedim değil.
Neyseki ılık su ve sabun ile kolayca temizlendi. Sıra proje için ayağımın izini çıkarmaya geldiğinde annem boyaları ayağımın altına sürerken biraz gıdıklandım. :)
Kağıda bastığımda şu iz çıktı:
Kenarlarını daha sonra boyayacağım. Ayak kurumadan onu bozmak istemedim. Yalnız keşke ortada hazır bir ayak izi olmasaymış. O kadar kalın ve renkli ki... Ayağımdan da küçük üstelik. Resmen benimkinden çok o görünüyor!

Bir kopya da kendimiz için hazırladık, tarih atıp kaldırdık.
Parmak boyasını çok sevdim. Projenin gönderdiği boyaların yarısı bitti zaten. Önümüzdeki ay yenisini almak gerekecek.

05 Ocak 2011

Kısa kısa...

- Dışarısı çok soğuk. Eskisi gibi her gün çıkamıyoruz ama soğuk diye hiç çıkmamazlık da etmiyoruz. Bugün almamız gereken birkaç şey olunca annemle Kanyon'a gittik. Resimdeki gibi paketlenerek götürüldüğüm için hiç üşümedim.- Calzedonia'da %50 indirim var. Çoraplarımı beğenenlere duyurulur.

- Yarın Gap'te indirim başlıyor. Ben cumartesi gidebileceğim ama siz bir göz atın bence.

- Akşam üzeri Evrim aradı. Kanyon'da olduğumu duymuş, eve beraber dönmeyi önerecekmiş. Şaşırdım tabii. Meğer arkadaşları beni bir mağazada görüp Evrim'e haber vermişler. "Söylüyorum sana Elacığım, bizim ofiste çok populersin." dedi. Gerçekten öyleymişim! :)

- "Toh iş vaay"(Çok iş var). Bu aralar böyle. Sürekli meşgulüm. Telefonlara bile çıkmıyorum.

- "Teşehhüim" ve "Özüy diliim" (Teşekkür ederim ve Özür dilerim) demeyi öğrendiğimden beri daha kibar bir kız oldum.

- Severek okutturduğum iki yeni kitabım var: Elmer ve Renkler ile Elmer ve Hava.
Milet Kitabevi'nden çıkan bu iki dilli (İngilizce-Türkçe) kitaplarda Elmer adında rengarenk bir filin maceralarını okuyoruz. Her sayfada yine sadece bir cümle olduğu için ilk okuyuşta ezberledim bile. İkinci okuyuşumuzda portakalı ve limonu düşürmemesi için "Dikkat et Elma!" diye bağırınca annem çok şaşırmıştı. :) Serinin diğer kitaplarını da almaya karar verdim. (Her biri 9 TL)

- Hikaye kitapları kadar çıkartmalı kitapları da çok seviyorum. Babam neredeyse her gün bir tane getiriyor.

- Boyama kitapları da bir diğer favorim. Normalde elime göre minik kuru boya kalemleri kullanıyorum. Geçen akşam Evrim Leonardini'den Teoman için aldığı boyaları gösterdi. Bunlar da tam elime göre. Rahat kavranabiliyor, yumuşak ve etrafı kirletmiyor. Bugün biz de aldık. (8 TL)
- Kış mevsiminde favorim Mineola/Klementin/Kıbrıs Mandalini denen meyve ve taze sıkılmış portakal suyu. Kuru yemiş ve kuru meyveleri de tüketmeye devam. Dışarı her çıktığımızda içinde fındık ve üzüm olan kabım mutlaka yanımızda oluyor. Dün de ilk kez dut kurusu yedim. Dönüşümlü olarak tüm çeşitleri tüketmeye çalışıyorum.

- Japonya'dan yorum yazan izleyicim beni çok ama çok mutlu etti. Annemle her gün istatistiklere bakıyoruz. Blog'uma kaç kişi girmiş, nerede yaşıyorlar, sayfalarda ne kadar süre ile gezmişler vb. Japonya gibi merak ettiğim birkaç yer daha var; Maldivler, US, Kanada... Aslında blog'umu okuyan herkesi çok merak ediyorum. Siz de arada Ece'nin annesi gibi yorum yazsanıza. Ben de sizleri tanımayı çok istiyorum ve sizlerden öğrenecek çok şey olduğunu düşünüyorum. :)

04 Ocak 2011

Hepimiz kuduruğuz

Bugün Teoman'la son dakika bir "play date" organize ettik. Tabii ki yine beni görünce sevinçten ne yapacağını şaşırdı, tam bir enerji topuna dönüştü. Resimde sakin sakin oturduğumuza bakmayın, bu sadece birkaç saniye sürdü.Çoğunlukla salonu talan etmek ve sağa sola tırmanmakla uğraştık.Minderden kaydırak yapıp aşağıya kaydık.Yorgun düşüp ter içinde kaldık. Peki sütümüzü içtikten sonra ne yaptık? Tabii ki yataklara dağıldık! :)

03 Ocak 2011

Hangi pompa?

İstanbul'dan Özlem Cihan sormuş: "Elacığım kiralanan süt sağma pompaları hakkında bilgi verir misin?" :) Pompanın kiralandığı dönemi hatırlamadığım için bu konuda sözü anneme bırakıyorum...

Özlemciğim öncelikle tebrik ederim. İnşallah sağlıkla kucaklarsınız miniği. Due date nedir? Takipte olalım. :)

Pompa iki durum için gerekli:
1) Doğumdan sonra 3 ila 5 gün içinde göğüslere süt hücum ediyor. Bebek ise henüz bir çay kaşığı kadar emebiliyor. Bu sütü boşaltmazsan hem acı veriyor, hem de ileriki günlerde mastit denen bir hastalığa sebep olabiliyor.
2) İşe döneceksen sen yokken beslenebilmesi için süt stoklaman gerekiyor.

Ben hastaneden eve geldiğim gece yani 3. günün gecesi bu süt hücum etmesini yaşadım. Abartmıyorum göğüslerimin her biri kafam kadar oldu. Acı veren bir durum olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. :) Cem'in kuzeninin eşi bahsetmişti bu kiralanan pompalardan. (Hatta o bir tane işte bir tane ofiste bulundurarak çook uzun süre emzirmeyi sürdürdü.) Gece bile istersek getirebileceklerini söylemişti. Dedim ki "Dayanamayacağım, getirtelim bir tane!" Aradık, gece yarısına doğru burada görebileceğin Medela'nın Lactina adlı modelini getirdiler.

Pompayla süt sağma işini başlangıçta pek sevmedim. Sonra alıştım. Bu hastane tipi olanlar manuel ve elektrikli pompalardan daha güçlü çekerek sağmanın daha kısa sürede bitmesini sağlıyorlar. Elektrikliyi de kullandım, kesinlikle daha yavaş. Manueli bir arkadaşım yanımdayken kullandı, seyretmeye dayanamadım o kadar söyleyeyim-inanılmaz yavaştı!

Ben mutlaka pompa ile sütün stoklanması gerektiğini düşünüyorum. Emzirmek psikolojik etkilere çok açık bir olay çünkü. Sütüm gayet iyiyken, Ela'nın bacakları boğum boğumken ajanstan arayıp "Gayeciğim konuştuğumuz tarihte başlıyorsun değil mi?" sorusu üzerine 2 gece uyuyamadım. Sütüm bir anda %70 azaldı, bir daha da toparlayamadım. Böylece 5.aya girerken stokları tüketmeye başladık. Zaten benim oburiks bir haftada tüm poşetleri bitirdi. Amacım daha uzun süre emzirebilmek, stokları da ben işteyken tüketmekti ama olmadı. Ela 5 ay sadece anne sütü ile beslendikten sonra hiç mama kullanmadan inek sütüne, 6. ayda da ek gıdalara başladı. Kendisini tanıdığın için sonuçtan bahsetmiyorum, nasılsa biliyorsun. :)

"10 günlükken sağdığım süt ne olacak?" sorusu aklından geçebilir diye Amerikan Hastanesi'nin doğum öncesi eğitim programında bahsedilen bir konuyu aktarmak istiyorum. Anne işe döndüğü zaman biberonla tanışan bebekler o zamana kadar görmemiş oldukları biberonu reddediyorlar. Bunun için bebek 21 günlük olduktan sonra sağdığın ilk ay sütlerini haftada 2 kere gibi az bir sıklıkla biberona alıştırma amacıyla hemen kullanabilirsin. Yalnız burada önemli bir nokta var. Biberonu senin dışında biri vermeli. Böylece erken bir dönemde bebeğin kafasında "Annem varken meme emerim, annem yokken biberonla beslenebilirim." algısı oturtulmuş olur. Sakın sen biberonla besleme. Bu iki alternatifi de senin sunabileceğini bilmemeli. Meme emmek çok efor gerektiren bir şey, biberon emmek ise çok daha az efor gerektiriyor. Bu minikler hemen farkı fark ediyorlar, "Memeyle uğraştırma beni anne, biberon ver!" diyorlar. Memeyi reddeden bebek anneyi hemen moralman çökertiyor. Bu da tabii ki sütü azaltıyor.

Ela'yı bu şekilde alıştırmıştım. Birkaç kez sadece. O bile yetti. Biberona geçince kendi eline alıp içti. Zaten kızımın en sevdiğim huylarından biri bu. Yapabiliyorsa eğer, kendi işini kendi görmeyi tercih ediyor. :)
Aklına başka soru gelirse sor böyle, kızımla seve seve yardımcı oluruz. :)

PS: Saklama poşeti olarak Medela'nın ürününü kullandım. Medela bulamadığımda Lansiloh'unkini almıştım. O da güzeldi. Poşetlerin nasıl çözdürüleceğini burada görebilirsin.

02 Ocak 2011

The brand new Hayret Residence

Yeni yılın ikinci günü için planımız Lisya ve Rubi'nin Göktürk'teki yeni evlerini görmekti. Öğle yemeğinden sonra uyuyacağım iki saatin ardından hazırlanıp çıkacaktık ama sürprizzzz! Uyumadım. Uyumam gereken saatte (13:30) uyumayınca 16'ya doğru uyuyakalıyorum. Kalkmam 18'i bulunca gece yatma saatimi ötelemiş oluyorum. Benim için fark etmez de evdeki dengeler en geç 22'de uyumuş olmam konusunda hassas.

"Çok uğraştım ama uyumuyor..." dedi annem, "Çıkalım haydi, nasılsa arabada uyuyacak. Bari erken uyusun." Beklenen oldu ve arabada bir güzel uyudum.

Uyanınca yukarı çıktım. Önce evi gezdim. Geniş, ferah... Tam Lisya'nın istediği gibi. Ailecek çok beğendik. "Güle güle oturun!" dedik.

İkramlara geçildiğinde orta sehpada duran meyve tabağı ilgimi çekti. Granny Smith elmayı görür görmez hatırladım. Bu ne zaman bir House Café'ye gitsek barmen abiler ile muhabbeti koyultmama sebep olan meyve. Rubi ekşi olduğu için şüpheyle soydu ama ben hepsini yedim. Neredeyse kabuklarını bile yiyecektim. Sonra da biraz muz kemirdim ama elmayla doyduğum için muzu yarım bıraktım.
Geniş evlerde oynanacak en zevkli oyun tabii ki saklambaç. Evde girmediğim delik, saklanmadığım yer kalmadı. Rubi yeni evini çok iyi tanıyor olmalı ki beni saklandığım her yerde buldu.

Bilin bakalım neredeyim?
İşte burdaaaa! :)
Bir de baktık saat 21 olmuş. Kalk, eve git, duş al, süt iç, diş fırçala ve yat. Oldu mu saat 22? Zaten benim de uykum geldiği için "Ev saati" demeye başlamıştım. Lisya ve Rubi'ye kocamaaaan sarıldım ve en kısa zamanda tekrar gelmek üzere söz verdim.