19 Şubat 2011

Cumartesi evdeyiz

Birkaç gündür öğle uykusuna yatmamak için direniyorum. Uyumak yerine yapmak istediğim o kadar çok şey var ki uykuyla zaman kaybetmek istemiyorum. Annem uyurken dinlenip enerji topladığımı ve büyüdüğümü söylüyor. Yatakta kendi kendime biraz konuştuktan sonra uyuyorum zaten. Ama illaki önce direniş! Bu direnişlerin süresi genellikle 2 dk. olmakla birlikte en fazla 5 dk. idi. Bugün işi inada bindirip 45 dk. direndim. Annem de "tutarlı ebeveyn" olacak ya, geri adım atmayıp o da direndi. Sonuç: 3 saat uyudum. Annem uyuyunca gelip bakmış, melek gibiymişim. Az önce bıdıbıdı söylenen Ela'dan eser yokmuş...

Uyurken "Çıt!" diye bir ses duyunca gözümü açtım. Karşımda Öniz ve annem. O kadar saat uyanmayınca duruma müdahale etmeye karar vermişler. "Önniizz!" diye bağırıp kucağına atladım. Sonra oyuna başladık. Ona dedemin getirdiği kendi kendine dans eden "penduven"imi gösterdim. Uzun süre oynayınca biraz kafa şişirici olabiliyor, biz de bırakıp Legoya geçtik.
Öniz Lego konusunda benden daha hevesliymiş. Kendimizi kaptırıp kule yaptık.
Beni Lego'dan daha çok sevdiği için bir süre sonra Öniz normal haline dönüp beni seyretmeye, sarılmaya, koklamaya kaldığı yerden devam etti. Bense istifimi bozmadım. Ne de olsa kule yapmak ciddi bir çalışma gerektiriyor.
Öniz gittikten sonra yemeğimi yedim. Menüde ıspanak ve annemin yaptığı 7 tahıllı ekmek vardı. Son günlerde yemek seçmeye başladım, bebekliğimden beri yediğim şeyleri ilk kez tadıyormuş gibi ağzıma götürmemle çıkarmam bir oluyor. Ispanak konusunda annem biraz tedirginmiş ama yine de bana garanti yemekler (köfte, pilav, makarna, bulgur, çorba) sunarak kolaya kaçmak yerine ıspanak pişirmiş. Afiyetle yedim. Son günlerde öğrendiğim lafı da gediğine oturtmadan geçmedim: "Buna bayıldım anne.." :)

18 Şubat 2011

Happy birthday babaanne!

Bu sabah kahvaltıya misafirimiz vardı ama birileri misafirimizi sabahın 5:30'unda uyandırınca kendisi bekleyemeyip karnını doyurmuş. Misafirimiz Lisya'ydı, onu uyandıransa karnındaki minik yaramaz! :) Lisya "Beni beklemeyin." diye mesaj atınca hızlıca bir şeyler atıştırdık, ona da havuçlu kek ikram ederiz diye düşündük.

Anne adayımız çok iyi görünüyordu. Ben de karnındaki bebişi kontrol ettim, her şey yolundaydı. (Maşallah)
Rubi ve Lisya'yı çok güzel günler bekliyor. Biz de ailecek onlar kadar heyecanlıyız ve bebeğimizin sağlıkla doğmasını bekliyoruz.

Akşam yemeğinde babaannemin doğum günü için Bebek'teki Fish'de toplandık. Bizimkiler zor bir gece olacağını biliyorlardı. Ben de yüzlerini kara çıkarmadım. Çok uyumlu olduğumu söyleyemeyeceğim. Annem özellikle yemek saatimi paslayıp balıklara saldırayım diye beni aç götürmüştü. Bense sadece ekmek yedim ve su içtim. Balık yemiyor olmam annem için büyük problem. (Önüme Iglo Fish Fingers gelse 5 parçayı hüpletirim ama başka balık yemiyorum.) Merdiven çıkmayı çok sevdiğim için "Hemen çişe!" diyerek bizimkileri 4 kere üst kattaki tuvalete çıkardım. Ama yapmadım. Görenler yapmadığımı nereden bilsinler, ishal oldum zannetmişlerdir. Tam giderken dondurmalı irmik helvası geldi. Ona da önce burun kıvırdım ama sonra yedim. Annem "Çok enayisin Ela!" dedi, "Bu kadar güzel yiyeceği geri çevirdin ya diyecek bir şey bulamıyorum sana!"

Ne kadar huysuz da olsam içimde doğal bir şirine barındırıyorum. :) Herkes bana bayıldı. En çok da "Benim adım Eya, senin adın ne?" diye sormama... Hepsi bana isimlerini söyledi, ben de tekrar ettim. Sonra da uzaktan işaret ederek birbirlerinin isimlerini sordular, hemen bildim. Bakın bu kısım eğlenceliydi.

Uykum gelince herkese "İyi geceler." diyerek eve döndük. Kendimi nasıl yatağa attığımı bilmiyorum. Başımı koyar koymaz uyumuşum.

İyi ki doğdun babaanneciğim, birlikte nice güzel yıllara!

17 Şubat 2011

"Dendi yapiom"larım artık dayanılmaz bir hal almış

Annem öyle diyor... Sabrının sonuna gelmiş...

Aslında her işimi kendimin halledebileceğine beni inandıran (gazlayan) oydu. Şimdi neden sorun yaşadığımızı anlamıyorum. Benim içimde ne fırtınalar kopuyor haberi var mı acaba? Etraftaki herkese ve her şeye göre hala çok küçüğüm. Artık annemin bir parçası olmadığının çok iyi farkındayım. Kendimde dağları aşacak gücü bulabiliyorken annemden tamamen kopma fikri beni korkutuyor. Her şeyi yapabilecekmişim gibi geliyor. Yapamayınca moralim bozuluyor. Bir garibim yani şu aralar.

Annemi tüketen kendi işim olmayan işlere de burnumu sokup "Dendi yapiom!" diye atlamammış. Apartmana girişte şifreyi yazıp kapıyı açması lazım; hemen atlıyorum: "Dendi yapiom!" Asansöre binince düğmeye basması lazım: "Dendi yapiom!" Eve girmek için anahtarı yuvaya sokup çevirmesi lazım: "Dendi yapiom!" Ve minicik olduğumdan tüm bunları yapabilmem için beni kaldırması ve yapana kadar havada tutması lazım. Ne var, çok mu şey istiyorum? Dediğine göre bazı işleri ben yapamazmışım. Onları yapacak zaman gelecekmiş. Örneğin koluma saat takmak. Bazı işleri de büyükler yaparmış. Tuvaleti temizlemek gibi. Bazı işleri ben yapabilirmişim ama çok uzun sürüyormuş. Giyinmemi beklemek gibi. Ufak bir yardımla işim kolaylaşabilirmiş. Bana kalsa hiç giyinmem! Çıplak gezerim!

Evet bir de bu konu var. Beni giydirmek için mücadele. Kendi halime bırakıyorlar, yarım saat kadar çıplak geziyorum. "Tatlım hasta olacaksın, hadi!" cümlesini 23.867 kere duymuşumdur. Ama ben hayatımdan memnunum. Biraz anlayış lütfen!

Dışarıda anneme rahat vermediğim için cezalıyım biliyorsunuz. Salıdan beri evdeyiz. Dedem gelip parka çıkarmasa onu da bulamayacağım. Bugün çok sevdiğim parmak boyalarım piyasaya çıktı yine. Çok güzel resimler yaptım. Bu aktivitenin temizliği biraz vakit alıyor ama olsun.
Yemek zamanı dedem geldi. Birlikte tıkınıp parka indik. Dönünce de uyudum. Annem o ara havuçlu kek ve ekmek yapmış. Ne zamandır ekmek yapmak istiyordu ama gözünde büyüyordu. Bugün gereken cesareti bulmuş sanırım ki yapmış. Çok da güzel olmuş. Kek de harikaydı. Hatta bir de tahinli kurabiye yapacakmış ama sıkılıp başka güne bırakmış. Artık Komşu Fırın out, Sümer Fırın in! Hepinizi bekliyoruz... :)

16 Şubat 2011

wtf?!?!

Bazen öyle şeyler yapıyorum ki bizimkilerden "Ne yaptın Ela?!?" şeklinde bir tepki alıyorum. Ama çok şükür şimdiye kadar hiç bu kadar kötülerini yapmadım. :)

İşte talk pudrasıyla koltuğu sıvayan bir velet:
Mutfağı fıstık ezmesine bulayan başka bir velet:
Duşakabini tuzla buz eden veletler bile varmış:
"S.hit my kids ruined" bu yaramaz veletlerin ebeveynlerinin tuttuğu bir blog. Kim ortalığı batırıp bir şeyleri havaya uçurmuşsa fotoğrafı çekilip siteye konuyor. Bir göz atın derim, her zaman beterin beteri vardır! :)

15 Şubat 2011

Kitap paylaşımı

İki yeni kitabım var: Babamı Neden Çok Seviyorum ve Neden Annemi Çok Seviyorum. Aslında kitaplarımı kendim seçmeye başlamıştım. Bu ikisini annem dün ben uyurken gezdiği Remzi Kitapevi'nden almış. "Çok seveceğini düşündüm." dedi verirken. Gerçekten de çok sevdim. Çünkü... Az yazı-çok resim seviyorum. Resimlere bakıp hikaye kurmak ya da çizimlerdeki küçük detaylar üzerinde konuşmak daha çok hoşuma gidiyor. Uzun hikayelerde konsantrasyonumu kaybediyorum. Kendimden bir şey bulmayı seviyorum. Babam da bana resimdeki baba ayı gibi sıkıca sarılır. Annem de resimdeki anne tavşan gibi her yerimi -ayak parmaklarımın aralarına kadar- öper. Görselliğe önem veriyorum. İllüstasyonlarını çok başarılı buldum.

Çocuklar anne/babalarını neden çok sevdiklerini anlatmış, Daniel Howarth resimlemiş. Mikado Yayınları. (Her biri 5 TL)

14 Şubat 2011

Cezalıyım

Bugün öğle yemeğinden sonra dedem geldi ve birlikte Kanyon'a gittik. Babaannem, Ahsen Yenge, Perran Teyze ve Hamdiye Teyze Starbucks'talardı. Biz de yanlarına oturduk. Portakal suyu ve kurabiye siparişi verdim. Portakal suyumu içerken onunla o kadar oynadım ki (pipeti çıkarıp tekrar sokmak şeklinde) beklenen oldu ve bardağı devirdim. Abiler hemen temizleyip bana yeni bir bardak portakal suyu getirdiler. Ve fakat bu bana ders olmadı. Bir türlü yerimde oturmadım. Koltuğa çıkıp indim, kapıdan dışarı çıkıp girdim. Dedem ve annem sürekli peşimdelerdi, hiç oturmadılar. 2 kez tuvalete gittim. Hatta birinde Burçak Hala ile karşılaştık. Annem bugünkü kudurukluğum karşısında artık benimle bir yere gitmek istemediğini söyledi. Zaten daha evden çıkmadan beni giydirirken yoruluyormuş. Gittiğimiz yerde de ona rahat vermiyormuşum. "Biraz evde otur bakalım Ela Sümer. Artık anca parka gidersin!" dedi. Uppss! :(

Perran Teyze bana hediye almış. Her ne kadar hala Şubat ayında da olsak tüm mağazalar ilkbahar sezonunu açtılar ve rengarenk giysileri sergilemeye başladılar bile. Annemle göz ucuyla bakıyoruz ama "Daha erken." diyerek bulaşmıyoruz. Perran Teyze bu tatlı lila renkli triko ve eteği görünce dayanamamış ve "Çok yakışır Elacığım'a." diye almış. Bayıldım! Çok teşekkür ederim. :)
Annem Kanyon'a giderken beni trene bindireceğini söylemişti. Gittiğimizde trenin kaldırıldığını, onun yerine nostalji tramvayının getirildiğini gördük. Tren yerine tramvaya bindim ben de. Bu da tren kadar zevkliydi.
Hatta direksiyon başına geçip tramvayı sürdüm. Çok eğlendim! :)
Bu hafta geçen haftaki kadar güzel bir hava olmayacak gibi görünüyor. Zaten cezalıyım. Evde oturacakmışım. İsabet oldu o zaman, ne diyeyim...

13 Şubat 2011

Romantik hafta sonumuz

Bu hafta sonunu ben ve bizimkiler farklı romantizm anlayışlarıyla geçirdik. Sevgililer Günü pazartesiye geldiği için bizimkiler kutlamaları hafta sonuna çekerek Çırağan Kempinski'de kalmaya karar verdiler. "Ela da gelse mi? Nasıl yaparız? Ortamı sever mi? Oyalanır mı? Yoksa bıraksak mı? Kime bırakalım? Yok yok, bırakmayalım Ela da gelsin..." gibi gel-gitler sonucunda benim kısmen dahil olduğum bir çözümde karar kıldılar.

Çözüm doğrultusunda öğlen çıkıp otele gittik. Havuzu çok sevdiğim için birlikte birkaç saat yüzdükten sonra akşama doğru dedem gelip beni alacaktı. Daha kapıdan girerken oluşan hayran kitleme buraya havuza girmek için geldiğimi söyleyip heyecanla havuzu aramaya başladım. Check-in işlemleri sırasında havuza giden yolu bulup rahatladım. Odamıza çıkıp yerleştik, üzerimizi değişip kapalı havuza indik. Daha önce de "indoor pool" deneyimim olmuştu. Suyun ılık olduğunu biliyordum. Buna rağmen su bana sıcak geldi. Bizimkiler "Haydi Ela, bak çok eğleneceğiz!" diye gaz verince girdim ama pek hoşuma gitmediğini söylemeliyim. Biraz şıp şıp yaptık ama ı-ıh... Hislerimde değişiklik olmadı ve çıkmak istedim. Annem çok şaşırdı. "Neden çıkmak istiyorsun Elacığım?" diye sordu. "Mavi havuz istemiom anne!" dedim. "Beyaz havuz istiom." "Yapma, etme, bak çok güzel, çıkmayalım..." gibi sözler benim için birşey ifade etmeyince gerisin geri odaya döndük. Odada yapacak bir şey yoktu, dvd izlemek dışında...
Babam "Siz buradaysanız ben bir açık havuza inip geleyim." diyerek gitti. Biz de balkondan fotoğrafını çektik.
Acil durum çağrısını alan dedem hemen geldi ve birlikte eve döndük. "Hoşçakalın romantikler! Kahvaltıda görüşürüz."
Ben gittim ama odada eşyalarım kaldı yadigar... Bizimkiler bakıp bakıp iç çekmişler. Evdeki hesap çarşıya böyle uymaz işte.
Akşam yemeğini ben dedemle baş başa, annem babamla baş başa olmak üzere ayrı ayrı yedik. Yemekten sonra oyun oynadık ve 21'de yatıp uyuduk. Erken yatan erken kalkar, 7:30'da ayaktaydık. Kahvaltıdan sonra kaldığımız yerden oyuna devam ettik. 10'da annem arayıp "Gelmiyor musunuz?" diye sordu. "Kahvaltı muhteşem Elacığım, tam senlik. Hem de çocuklar için animatörlerin de olduğu bir oyun odası var. Haydi bekliyoruz." dedi. Dedemle evde çok mutluydum, gitmek istemedim. Annem de ne kaçırdığımı göstermek için fotoğraf çekmiş.
Kurabiye yapmak çok zevkli olurdu ama ne yapalım artık başka sefere...
Bu hafta sonu dedemle büyük bir sınav verdik. Annem başından beri bizden emindi. Babamsa biraz zorlayıcı bir deneyim olabileceğini düşünüyordu. Ama baş başa çok güzel vakit geçirdik. Dedemi hiç üzmedim, o da beni anlayıp ihtiyaçlarım doğrultusunda davrandı. Annemle babamın da yalnız kalmaya ihtiyaçları varmış. Onlar için de güzel bir mini tatil oldu. İki çift, farklı romantizm anlayışları, kocaman mutluluklar...

Herkese sevgilisiyle geçireceği güzel günler dilerim. :)