08 Nisan 2010

Ela the kuduruk

Geçenlerde "Bize her gün bir sevdiğim gelse ne güzel olur..." diye yazmıştım. Dün öğle uykumdan uyandığımda dayım bizdeydi. Bugünse babaannem ve dedem geldiler. Birkaç eksiğim vardı, hepbirlikte Kanyon'a gittik.

Gap'te 4 gün için geçerli olacak bir indirim var. Bahar koleksiyonundan en az 4 ürün alındığında %40 indirim uyguluyorlar. Söz konusu bana birşey alınması olduğunda bir araya gelmesi iki tehlikeli insan var: annem ve babaannem. Bu sefer de "indirim şemsiyesi" altına sığınıp kendilerini kaybettiler. Bu işten kazançlı çıkan tek taraf olarak harika şeyler aldıklarını söyleyebilirim. Resimlerini şu an burada paylaşmıyorum, yaz boyunca blog'umu takip edenler yakından görecekler zaten. Stil danışmanım anneme ve finansörüm babaanneme teşekkürü borç bilirim. :)

Kanyon'dan çıkıp Cevahir'e giderken dedemden ayrıldık. Orada küçük bir değişim işi vardı, zaten herhangi bir ihtiyacım da kalmamıştı. Pardon, annem bir set kolsuz body aldı Mothercare'den. O kadar çok terliyorum ki, artık evde kolsuz ya da askılı ciciler giyeceğim. Bütün gün harcadığım enerjiyi görseniz bana hak verirsiniz, su içinde kalıyorum resmen!

Yemek için babaannem Nando's'a oturmayı önerdi. Ben de ne zamandır istiyordum, Mineciğim İngiltere'de yaşadığı dönemde Nando's'ta çalışmıştı, nasıl bir menüsü olduğunu merak ediyordum. Yemekleri beklerken dayanamayıp muz yediğim için herşeyin tadına bakamadım ama Portekiz pilavını yedim. Çok da beğendim... Biraz da babaanneme tattırdım.Cevahir dönüşü parka uğradık. Yine binlerce kez merdiven inip çıkarak ritüelimi tamamladım. Eve çıkınca babaannemle oynamaya devam ettik. Bu duruma o kadar alıştım ki, babaannem giderken mızmızlandım biraz. Annem babaannemin dedemle birlikte yaşadığını, eve gitmezse dedemin üzüleceğini anlattı. Dedeciğimi üzmemek için gitmesine razı oldum.

Babaannemden sonra bizimkilerle kudurduk. Saklambaç ve yakalamaca oynadık. O kadar enerji doluydum ki, duş ve masaj bile beni sakinleştiremedi. Bezimi bağlamaları 20 dk.'larını aldı, bir türlü yerimde durmadım. En sonunda babam kollarımı, annem bacaklarımı tutup beni yatağa çivileyip öyle bağladılar. Ne yapayım içimden geliyor bu kudurukluk, valla benim bir suçum yok!

07 Nisan 2010

Her işin bir çaresi ve ustası var

Lavaboya ulaşamadığım için ellerimi yıkamak problem oluyordu. Annem beni kucağına alıp ellerimi yıkarken ayaklarımı da suya sokmaya çalışıyordum. Ağırlaştıkça kucakta el yıkamak daha da zorlaştı. Bu duruma bir çözüm bulmak gerekiyordu...Önizlere gittiğimizde annem bir tabure görmüş. (Tabii ki Öniz ve Gürhan lavaboya yetişebiliyorlar, onlar tamamen başka ihtiyaçlar için tabure almışlar. Ama insan anne olunca gördüğü herşeyi kendi ihtiyaçları doğrultusunda yorumluyor.) "Oldu bu iş Elacığım!" dedi, "Artık kucakta el yıkamak yok."

Ikea'ya gittiğimizde acı manzara ile karşılaştık. Tabure demonteydi! En azından tabureyi demonte satmayacaklarını düşünmüştük. Niyeyse?? Babam direkt "Ben yapmam!" dedi, "Mahir Deden gelsin, beraber yaparsınız!" Annem görevliye montajın zor olup olmadığını sordu. Ukala insan "Bizim ürünlerimizin hepsinin montajı çok kolaydır." demekle yetinirken içinden "Gerizekalı olmayan herkes yapabilir!" dedi gibi geldi bana. Herneyse, tabureyi yüklenip geldik.

Gece annem tabureye göz atmak istemiş, yapamazsa dedeme havale etmeyi düşünmüş. Bakmış ki ortada yapılamayacak birşey yok, tabure pat diye çıkmış ortaya! İşte lavabo, ben ve yeni Ikea Bekvam taburem:PS: Resme baktım da, hakikaten miniciğim yahu! :)

06 Nisan 2010

Ela Süper 5.Lale Festivali'nden bildiriyor

Bugün çok güzel bir gün geçirdim. Kahvaltı yaparken aklıma dedemin Emirgan Korusu'na gitmek istediği geldi. Hemen mesaj attım. Şansa dedem yakındaymış, 10 dk. sonra kapı çaldı. Biz de hemen çıktık.

Ben ilk defa gittim Emirgan Korusu'na... Geçen sene bir pazar günü gitmek istemiş, kilitlenen trafikten nasıl kaçacağımızı bilememiştik. Bu sene dedemin dediğine göre daha bir bakımlıymış. Her tarafta rengarenk laleler, menekşeler, sümbüller vardı. Yalnız sümbüllerde başarı oranı %0 diyebilirim. Hepsi solmuş! Ama laleler gayet güzeldi. Zaten sümbül festivali de yok, lale festivali var. :PKorudaki 2 parka gittim, yine sadece merdiven inip çıktım ve kaydırağa tırmandım. Diğer oyuncaklarda 3 sn'den fazla zaman geçirmedim.Yorulunca pusetimde gezdim, arada muzumu yedim. Birçok hayvan gördüm; sincap, kuş, kuğu... Sincap çok oyunbazdı, bana az da olsa yaklaştı ama sonra zıplaya zıplaya gitti. Kuğular çok zarifti, incecik boyunlarıyla gölette süzülüyorlardı. Kargalarsa hiç dost canlısı değillerdi.Dönüş yolunda hem açık havadan hem de yorgunluktan uyuyakaldım. Ben uyuyunca annem ve dedem uykum bölünmesin diye Sütiş'e oturmuşlar. Uyanmayınca biraz da deniz havası alayım diye sahilde turlamışlar. Uyanır uyanmaz eve döndük ve yemeğimi yedim. Kurt gibi acıkmıştım!

Tüm öğleden sonra da annemle başbaşaydık. Annem bana Bach dinletti. Evi dağıtmama izin verdi. Her yeri birbirine kattım. Akşam yemeği saati geldiğinde gözlerim kapanıyordu. 8'e kadar zor dayandım. 8'de banyomu yapıp masajımı aldım. Annemin yaptığı masajı o kadar çok seviyorum ki hiç bitsin istemiyorum. Aslında elleri küçücük ama benim vücudum için kocamanlar. Tayland masajı yapıyor bana, ellerini vücudumdan hiç çekmeden baldırlarımdan enseme kadar her yerimde geziyor. Bebek kanallarını sevmediğim gibi bebek masajını da sevmiyorum. Büyüklerin herşeyi daha güzel bence... Masaj alırkenki halimi gören babam çok kıskandı. "Bana yok mu?" diye sordu. Annem de "Hayır bu Ela'ya özel masaj!" dedi. Babam çok bozuldu. Merak etme babacığım ben seni yine Anantara'ya götürürüm, yeter ki annemi bana bırak. :))

05 Nisan 2010

Yaz geldi artık

Bugün çok mutlu bir haberle güne başladık. Blog'umun baş takipçilerinden Ege tatlı bebeğini kucağına almış! Sevgili Batu, hoşgeldin... Seninle tanışmak için sabırsızlanıyorum... :)Sabah sütümü içtikten sonra annemle parka gittik. Sokağa çıkarken annem üzerime mont, rüzgarlık, ceket, hırka vb. hiçbirşey giydirmedi. İyi ki de giydirmemiş! Hava çok sıcaktı, artık kesinlikle yaz geldi diyebilirim.

Parkta yine binlerce kez merdiven inip çıktım.Yorulunca eve döndük. Yemeğimi yerken uyuyakaldım. Uyandığımda anneme seslendim ama annem yalnız gelmedi. Batu'yu görmeye gelen Öniz bize de uğramış.Öniz'le biraz kudurduk ama erken kaçtı. Neyse ki Öniz'in indiği asansörden Yelda çıktı! :)Bugün çok kısmetliydim doğrusu. Bize her gün bir sevdiğim gelse ne güzel olur...

Yelda da gittikten sonra annemle oturma odasına geçtik. Animal Planet'te köpeklerle ilgili bir belgesel vardı, onu seyrettim. Bebek kanalları ya da çizgi filmler ilgimi çekmiyor. En fazla 5 saniye bakıyorum. Ama bu program tam benlikti. Köpekleri çok seviyorum. Belgeselde çeşit çeşit köpek vardı, beni bir süre oyaladı en azından. :)

04 Nisan 2010

Halamlarda baharı karşıladık

Bugün çok güzel bir gündü. Güneş pırıl pırıl parlıyordu. Programı sabah erkenden yaptık ama evden çıkmamız öğleni buldu. Gerçekten benim bir suçum yok! Babam arabanın anahtarını nereye koyduğunu hatırlamayınca doğal olarak geciktik. Neyse ki sonunda bulduk... :)

Eve vardığımızda halamların köpekleri bize havladı. Hem de ne havlama! Babaannem onlara susmalarını söyledi. Ben de babaanneme arka çıktım ve onlara "Susunnnn!" diye bağırdım.Köpekler söz dinleyip susunca babaannem bana bahçedeki çiçekleri tanıttı. Hepsini teker teker okşadım.Sonra da bahçeyi dolaşıp her yeri kolaçan ettim.Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda babamın kendini balkondan atmaya çalıştığını gördüm!!! Hemen "Duuurrr baba yapmaaa!" diye bağırdım!Babamın hayatını kurtardıktan sonra bahçedeki merdivenleri binlerce kez inip çıktım. Büyük ihtimalle babaannemin beli koptu ama beni çok sevdiği için bozuntuya vermedi.Soluklandığımız sırada yanımıza gelen kedicikle çok iyi anlaştık. Kapkara olduğu için fotoğrafta ilk bakışta görünmeyebilir ama dikkatli bakıldığında kediciğe cici yaptığım belli oluyor.Kedilerle aramda dostluk köprüsü kurduktan sonra halam Lion'u yanıma getirdi. Lion'la da çok iyi anlaştık, beni hemen öptü. Biraz ıslak bir öpücüktü ama olsun. :)Yemek vaktim yaklaşırken içeriye girdik. Israr üzerine mini bir konser verdim. Karnım aç olduğundan kısa bir parça çaldım.Yemek faslından sonra dedem beni parka götürdü. Binlerce basamak merdiven inip çıkıp üstüne de parkta enerji harcayınca eve dönüş yolunda uyuyakaldım. 3 saat uyuyunca akşam yemeği vaktim geldi tabii! :) Yemeğimi de yedikten sonra herkesi öpüp bye-bye diyerek eve dönmek üzere ayrıldık. Doğrusu bugün hiç sıkılmadım; güneş, bahçe, merdivenler, hayvanlar, piano derken günün nasıl geçtiğini anlamadım. Umarım halam, babaannem ve dedem de böyle düşünüyordur.. :)