24 Eylül 2010

Kulaktan kulağa

Cumaları bizde temizlik olduğundan evde dolaşıp temizlenen yerleri tekrar dağıtıp kirletmeyeyim diye mümkün olduğunca evde durmamaya çalışıyoruz. Bu sabah da kahvaltı sonrası önce kasaba, sonra markete ardında da parka gittik. Eve döndüğümüzde yemek saatim gelmişti. Annemin bugün için hazırladığı plan bu aktiviteler sonrası yemeğimi yiyip uyumam üzerine kurulmuştu.

Yemeğimi yedim ama uyumadım. Biliyorum, uyumazsam çok huysuz oluyorum ama canım uyumak istemiyorsa ne yapabilirim? Zorla uyuyacak değilim herhalde... Ben uyumayınca annemin planı da bozulmuş oldu, sabahtan beri benimle uğraşmaktan yorgun düştü. Tam günü nasıl bitireceğim diye düşünürken Yelda aramış. "Canım çok sıkkın..." demiş, "Evdeyseniz size geleyim ya da Ela'yı da alıp bir yere gidelim."

Annem ve Yelda nereye gitmek istediklerine bir türlü karar veremeyince evde kaldık. Ne de olsa beni dışarı çıkarmak ayakları uzatıp kahve yudumlamak anlamına gelmiyor. Peşimden koşmaları lazım... Daha iyi oldu aslında, yeni bir oyun öğrenmiş oldum. Şöyle ki; Yelda kulağıma bildiğim bir kelimeyi fısıldıyor. Ben de gidip anneme söylüyorum. Bu oyunun adı "kulaktan kulağa"ymış. Birinin kulağıma fısıldaması, benim de duymaya çalışmam çok ilginç geldi. Sevdim ben bu oyunu! :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder