Bu sessizlik kısa sürdü. Sıra aşı olmaya geldiğinde daha iğne popoma batmadan katıla katıla ağlamaya başladım. O arada iğne girmiş çıkmış, umrumda değil. Ben nasılsa ağlıyordum...
Annem sormak istediği soruları sordu. Gelişimim gayet iyi durumdaymış. Azıcık önce gidiyormuşum ama olsun. Nedeni bolca süt içip et yememmiş. Tahlil konusunda Kadir Amca gerek olmadığını söyledi ama annemin ısrarı üzerine "Tam kan sayımı yaptır, sonuçları bana gönder." dedi, anlaştılar.
Muayene sonrası arabaya kadar Cadde'den yürüdük. Öğle yemeğine babaannemlere gidecektik. Yolda bizimkilerin arkadaşları Emre ve Berk ile karşılaştık, ayaküstü lafladık. Sonrasında kendimizi berbat bir trafikte bulduk. Caddebostan'dan Cihangir'e olan yolculuğumuz 1,5 saatten fazla sürdü. Ben yol boyunca uyudum.
Cihangir'e uzun zamandır gitmemiştik, biraz etrafta gezeriz diye düşünmüştük ama yapmadık. Bütün sokaklar İspark olmuş, gidiş-geliş yönleri değişmiş. Yeni cafeler, dükkanlar açılmış. Yemeğe beklendiğimizden hemen yukarı çıktık ve sofraya oturduk.
Babaannem ve dedemi görünce bizimkileri azad ediyorum. Bu sefer ek olarak Pompo-Pamuk da vardı. Annem "İşte senden kaçmayacak bir kedi." dedi ama yanılmış. "Pompo del. Mama ye. Fu iç. Çiç yap." şeklinde arka arkaya direktifleri sıralayıp peşini bırakmayınca Pompo isyan etti ve bana tısladı. Sonra da babaannemden azarı yiyip oturdu.
Babaannemlerin evi bir süredir tadilattaydı. Sonuç çok güzel olmuş, ev daha bir genişlemiş sanki. Ferahlamış. Bakın bu da manzarası:
Artık beni sık sık yatıya bekliyorlar. Bizimkilerden izni kopardım. Sanırım bir Kartalkaya planı varmış. Oh ben de babaannem ve dedemle kalırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder