22 Mayıs 2010

Beybi Rüzgar ve ben

Gece bizimkileri yine uyutmadım. Geçen hafta da böyle bir vukuatım olmuştu, 02:30'da uyanıp 08:15'e kadar uyumamıştım. Bizimkilerin haşatı çıkmıştı tabii. Bir derdim yoktu, sadece uykum kaçmıştı. O geceye özgü olduğundan ve böyle gecenin bir vakti uyanıp sabaha kadar uyumama gibi bir huyum olmadığından olaydan burada bahsetmemiştim. Ertesi gün 19 Mayıs olduğu için bizimkiler de çok dert etmemişti. O gece çok eğlendiğimizi hatırlayıp kalktım, nasılsa yarın cumartesiydi. Saatler 01:40'ı gösteriyordu. Annem beni uyutmak için bir-iki deneme yaptı ama yemedim. Babama seslenip durdum. Öyle olunca annem beni odalarına götürdü. Yatakta oyunlar oynadık. Bu gibi durumlarda önce annem kopuyor. Yine öyle oldu. :) Babam beni 04:30 sularında bayıltmış, uyandırma riskini almamak için de yatağıma götürmemiş. Böylece ilk defa bizimkilerin yanında yatmış oldum. Sabah da 07:15'te enerjik bir şekilde güne başladım.

Ne zamandır Uzuner Ailesi ile ayarlamaya çalışıp bir türlü denk getiremediğimiz buluşma sonunda bugün gerçekleşti. Gece uyumadığım gibi gündüz de uyumadım. Rüzgar da benim gibi uyumamış. Annelerimiz bizi arabada bayıltıp sakin sakin kahve içeriz diye planlamışlar. Hava kötü diye kapalı bir yere gitmek zorunda kaldık. Yakındaki Astoria'yı seçtik. Normalde arabaya bindiğimde arka sokağı göremeyen bendeniz babamın yolu uzatmasına rağmen uyumadım. Astoria'da pusette gezdirilmeme rağmen de uyumadım. Sağ olsun Rüzgar da bana uydu. Sonuçta bizimkilerin sakince kahve içip sohbet etme planları suya düştü.

Rüzgar'ın babası doğum günümde yurtdışında olduğundan beni görmeye gelememişlerdi. Geç de olsa doğum günümü tekrar kutladık. Ve tabii ki bir hediyem daha oldu. :) Sanırım bu yazın en şık bebeği benim! Bu yeni cicilerim de Baby Gap'ten...
Astoria'da anneler ve babalar dönüşümlü olarak biz miniklerle ilgilenirken babalar Play Barn'ı keşfetmiş. Bu yeni bir trend galiba... Her alışveriş merkezine bir oyun parkı konduruveriyorlar. Dün de Akmerkez'deki oyun alanındaydık.

Aslında bizimkilerin amacı minikleri bir saatliğine bırakıp sohbet etmekti ama keşif için gittiklerinde ikimizle birlikte ilgilenebilecek profesyonel bir yaklaşım göremediklerinden bizi bırakmadılar. Annelerin geri dönmediğini gören babalar da bize katılınca hep beraber çocuklar gibi şen vakit geçirdik.

Ben ilk kez top havuzu gördüm. Her zamanki gibi önce temkinli yaklaşarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Annem havuza girerek beni havaya sokmayı denedi ama ikna olmadım. Tahta bloklarla oynamayı tercih ettim.Babalar gelince doğru havuza daldılar. Rüzgar'ı, Umut'u ve babamı mutlu mesut şekilde oynarken görünce cesaretimi toplayıp havuza atladım. Sonrasında dördümüz havuzda iyice kudurduk.O kadar çok kudurduk ki sonunda yorgun düşüp bayıldık.
Yemek saatim yaklaşırken Bengü onlara gitmeyi önerdi. Uyku saatimde evde olma kuralını tekrar bozdum. Bengü daha önce de bizi çok davet etti ve biz hiç gitmedik. Dışarıda uyuyunca eve dönerken uykum bölünüyor diye... Bengü'nün nazik davetini bu kez kabul ettik ve Ataköy'e gitmek üzere arabalara atladık. Geceden de uykusuz olduğumdan eve gidene kadar yarım saat kestirdim. Rüzgar biraz daha fazla uyudu. Ben o sırada oyuncaklarını keşfettim. Bende olmayan birçok oyuncak vardı, özellikle uzaktan kumandalı arabayı çok sevdim. Bizimkiler benden çok sevmiş olmalı ki aynı arabadan almaya karar verdiler. Artık bana mı yoksa kendilerine mi alacaklar bilemiyorum. :)

Bengü çok güzel bir çorba yapmış. Hemen mideye indirdim. Tarifini almayı unuttum, alınca bu post'a ekleyeceğim. Tam biz "beybi"lere göreydi!

Uyku saatimi iyice geçirmiş, gözlerim kapanmaya başlamışken bizimkiler kalkmaya karar verdiler. Böylece arabada uyuyup eve çıkarken uykum sadece bir kez bölünmüş olacaktı. Pijamamı da giydim ki bir de üstümü değiştirirken uykum açılmasın... Rüzgarlardan çıktığımızda inanılmaz bir yağmur yağıyordu. Böylesini hiç görmemiştim! "Keşke kalkmadan önce pencereden baksaydık..." diye düşündük. 500 mt gittik ki yağmur durdu. Meğer sadece Rüzgarların bloğuna yağmur yağıyormuş! :)

Yolda giderken iyice uyku bastırdı ve uyudum. Sorunsuz bir şekilde eve çıktım, yatağıma yattım, gece sütümü içtim. Bizimkiler tam "Çok başarılı bir operasyon oldu." diye düşünmüşler ki, içeriden sesimi duydular. Sütüm bitti ama uyuyamadım. Annem benimle 1 saat uğraştı. 4. kez uyutup yatağa koyma denemesi başarıyla sonuçlandığında saat 23:30 olmuştu. Maalesef hiç de başarılı bir operasyon değildi. :)

21 Mayıs 2010

Beybi Zeynep ve ben

Bugün kuzenim Zeynep'le buluşmak üzere sözleşmiştik. Annelerimiz öğle uykumuzdan uyandıktan sonra babalarımızın gelişine kadar olan zamanı değerlendirmek için Akmerkez'e gidelim diye konuşmuşlar. Zeynep benden daha önce uyanmış, ben bugün 20 dk. uzattım uykumu. Uyanınca meyvemi yedim, giyindim ve çıktık. Dedem de destek kuvvet olarak bizimle geldi. Biri hamile, diğeri de her yeri ağrıyan iki annenin biz iki afacanla zor başedeceğini düşünmüş. İyi de etmiş, en süper dede benim dedem!Zeynep'le önce petshop'a uğrayıp yavru hayvanlara baktık. Hepsi o kadar sevimliydi ki...Yalnız kafeslerinde yazan fiyatlar aklımı başımdan aldı! En pahalısı 3.500€ ile Yorkshire Terrier yavrusuydu. Bu paraları gerçekten verenler var mı? Varsa da kafayı yemişler bence. Sokaklar ve barınaklar hayvan doluyken petshop'tan alanları anlayamıyorum. Hele heves edip aldıktan sonra bakamayacağını anlayıp sokağa atanlar yok mu? İşte en kötüsü onlar!

Son günlerde telaffuz edebildiğim bir kelimeyi yerinde kullanarak Zeynep'e "beybi" dedim. Sanki ben değilmişim gibi! :) Benden 3 ay büyük olabilir ama olsun, Zeynep de bir "beybi".

Daha sonra Joker'e geçip Zeynep'le oyuncaklara bindik, etrafta dolaşıp ürünleri inceledik, kaydıraktan kaydık, basket attık... Seda daha önce Zeynep'i yarım saatliğine Joker'deki oyun alanına bırakmış. Anneme "Kızları bırakıp kahve içelim mi?" diye sordu. Dedem başımızda olacağı için annem kabul etti. Üçümüz oyun odasına girdik, anneler el sallayıp gittiler. İçerde ablalar da vardı ama ne yalan söyleyeyim dedem bizimle daha çok ilgilendi. Belki de dedem gibi birini bulunca sermiş olabilirler, bilemiyorum...Bir süre sona Zeynep annesini özledi, ablalar Seda'yı arayıp çağırdılar. Annemler o sırada Remzi'de kitap bakıyorlarmış, gelip bizi aldılar ve birlikte Remzi'ye geri döndük. Annem kitap seçmekteki başarısını değil bitirmek okumaya başlamakta gösterebilse çok iyi olacak. Ne zaman eline kitap alsa bakıyorum uyuyakalmış! Sanırım biraz yoruyorum annemi...

Bu arada annem ve Seda birbirlerine okudukları kitaplardan bahsederken annem lafı Montessori'ye getirmiş. Seda da bu kadar çok okumasına rağmen Montessori'yi daha önce nasıl duymadığına hayret etmiş. Aslında kitap önerilerimize ayrı bir post'ta yer verecektik ama yeri gelmişken yazalım. "Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir?" ile Montessori felsefesi hakkında temel bilgileri edinebilir, harika olurlar mı bilmiyorum ama özgüvenli, kendine yetebilen ve bağımsız çocukları nasıl yetiştireceğinizi öğrenebilirsiniz.Aslında Montessori felsefesi küçük çocuğu olanlar arasında oldukça populer. Bu nedenle özellikle yer ayırıp detayına girmeye gerek olmadığını düşünmüştüm. Ama Seda bilmiyorsa, bilmeyen daha çoook kişi olabilir diye düşünerek arada Montessori'den de bahsetmeye karar verdim. Bekleyin... ;)

20 Mayıs 2010

Süt hakkında polemikler bitmezzzzz!

Geçenlerde annem bir köşe yazarını okumuş. Dünyada insan hariç hiçbir canlının başka bir canlının sütünü içmediğini, çeşitli işlemlerden geçen inek sütünün insan vücudu tarafından zor tolere edildiğini, yoğurt-peynir gibi süt ürünleri içindeki proteinin yapısı farklı olduğundan bunların tüketilmesi gerektiğini ve hatta sütün kemik erimesini önlemekten öte kemik erimesine neden olduğunu yazmış. (Yazı Habertürk'ün editoryal sayfasında çıktığı için buraya linkini almak adına araştırdım ama bulamadım. Bu sırada başka yazılarla karşılaştım. Aşağıda görebilirsiniz.)

Hoppaalaaa!!! Ne olacak şimdi? Biz annemle her gün lıkır lıkır süt içiyoruz. Herşeyi geçtim kemik erimesini önlemeyip sebep olmasına ne demeli?? Annem, "Çok zor bir dünyada yaşıyoruz Elacığım..." dedi, "İnsan neye inanacağını bilemiyor..."

Süt konusundaki polemikler bir gün biter mi acaba? Hayır neden böyle olduğunu da anlamıyorum ki... Sadece bebeklere süt yerine mama verilsin diye bunlar yapılıyor zannediyordum. Şimdi de kocaman kadınların bile süt içmemesi gerektiğini söyleyenler çıktı!

Artık yapacak birşey yok, tiryaki oldum bir kere... Sütü o kadar seviyorum ki değil görmek, adını duymak bile yetiyor. "Minımiiii!!!" diye bağırmaya başlıyorum.

Bir de UHT mi, günlük mü, açık süt mü polemiği var. Bakın buna hiç değinmemiştik. İçenler ve içmeyenler diye bölündüğümüz yetmiyormuş gibi UHT, günlük ya da açık süt içenler diye bölünüyoruz. Bu konuda da bilgilerimizi paylaşalım ve yeni bir polemik yaratılana kadar süt konusunu tekrar açılmak üzere rafa kaldıralım.

Annem çalışırken süt markalarından biri ajansın müşteri portföyüne katılmış, kendilerini ve ürünlerini tanıtmak amacıyla sunuma gelmişlerdi. Annem de "Tam muhatabı!" diye düşünerek günlük mü yoksa UHT süt mü diye ürün sorumlusuna sormuştu. Aldığı bilgiler kısaca şöyle:

- Günlük süt: 70 derece civarında 15 sn. kadar ısıl işlem uygulanıyor. Isı 100 dereceyi geçmediği için tüm mikroorganizmalar ölmüyor. Yani bu ürünler sterilizasyona tabii edilmemiş oluyor.

- UHT süt: 100 derecenin üzerinde 2-3 sn. kadar ısıl işlem uygulandıktan sonra aniden soğutuluyor. Isı çok yüksek olduğundan mikroorganizmaların hepsi ölüyor fakat kısa süre ısıtılıp aniden soğutulduğu için besin değerleri korunuyor ve sterilize edilmiş oluyor.

Piyasada "En sağlıklısı UHT süttür, başkasını almayın." diyen de var, "Mikroorganizmaların tümü ölünce süt sütlükten çıkıp hiçbir faydası kalmıyor." diyen de var, "Kapıdan açık süt alıp kaynatmayın, çok uzun süre kaynayınca besin değerini kaybediyor." diyen de var, "Günlük süt için, az da olsa mikroorganizma var ama sorun değil." diyen de var. Gel de birine inan!

İneklere verilen GDO'lu yemlerin ve hormonların süte geçtiğini de hesaba katınca biz Pınar Organik Süt tüketmeye karar vermiştik. Aşağıya birkaç link ekliyorum, siz de farklı görüşleri değerlendirip kendiniz için en doğru olacağına inandığınız sütü içebilirsiniz...

http://www.sutplatformu.com/Haberler/98-UHT-Kutu-Sut-Gerceklerini-Okumadan-Marketten-Kutu-Sut-Almayın.html

www.sutplatformu.com/Makaleler/75-Bu-yaziyi-okumadan-marketten-sut-almayin.html

www.sutplatformu.com/Makaleler/60-Kutu-Sut-Mu?-Acik-Sut-Mu?.html

www.sutplatformu.com/Makaleler/51-UHT-sut-ile-pastorize-sut-ayni-degildirhicbirzaman-UHT-sutpastorize-sut-degildir.htmnl

Yazılanları okuyunca UHT süt gördüğünüzde arkanıza bakmadan kaçasınız gelecek. Çoğu mantıklı, o kadar yapay bir dünyada yaşıyoruz ki süt bile sütlükten çıkmış! Özellikle Pottenger'in deneyi çok korkunç! Ama gerçekten sokaktan açık süt alıp içemem ki... Kime, nasıl güveneceğim? Keşke bunun başka bir yolu olsa... Belki keçi sütünü denemek lazım? Annem çocukken süt kapıdan alınırmış. Hatta Bodrum'un Gündoğan Köyü'nde gittikleri motelde bahçedeki ineklerden sağılan ve sıcak sıcak masaya getirilen sütün tadının hala aklında olduğunu anlatır. Benim için değil ama kendi için alıp deneyebilir belki. Annem onaylarsa ben de içebilirim. Daha önce methini çok duyduğumuz "Aysun the Sütçü"ye mi ulaşsak, ne yapsak?

18 Mayıs 2010

Yandı gülüm keten helva!

Annem akşam üzeri babamın sevdiği tatlılardan birini yapıp fırına koydu. Sadece 15 dk. sonra hazır olacaktı. Salona geçip kendi kendime oynamaya başladım. Sonra bir anda Hacer Teyzem'den gelen çığlıklarla mutfağa koştuk. Fırından dumanlar çıkıyordu. Annem hemen beni mama sandalyeme oturtup tekrar mutfağa gitti. Ne oldu, nasıl oldu derken "Elacığım ne yaptın?!" diyerek bana döndü. Bence o tatlı 180 derecede pişmezdi. Annemden sonra mutfağa gidip ısıyı maximuma getirmiştim. Fazla geleceğini nereden bileyim? :$ Bir daha yapmam, söz!

17 Mayıs 2010

House Cafe'nin muhtarı

Bugün tüm rutinime uydum ama sıra öğle uykusuna geldiğinde kısa kestim. Uyandığımda dedem bizdeydi. Biraz oynadık sonra da çıkıp Metrocity'deki babaannemin yanına gittik. Orada biraz oyalanıp Kanyon'a geçtik. İş çıkışı Ayşen ile buluşacaktık.

Buluşma saatine kadar almamız gereken birkaç şey vardı, onları hallettik. Geçen sene yazın ortasında şapka ve simit arayıp bulamamıştım. Bu sene işimi sağlama aldım. 4 şapka, 3 simit, 2 kova-kürek seti, 4 bikinim var. Hepsinde yedekli gittim-hiçbir aksiliğe izin vermemek için... Haydi ama ne zaman denize götüreceksiniz beni??? Herşeyimle hazırım!

Ayşen'le House Cafe'de buluştuk. Ne zamandır görüşmemiştik, beni çok büyümüş buldu. Son gördüğünde annesinin kucağında kanguruda duran minicik bebektim. Şimdiyse kocaman oldum!Karnımı doyurduktan sonra annemler laflarken ben etrafta dolaştım.Her masayla ilgilendim, yetmedi camdan gördüğüm dışarıdaki insanlara da gülücük atıp el salladım.Garsonlar fotoğrafımı çekti. Beni sevdiler diye düşündüm ama gerçeği annemden öğrendim. Meğer kapıya üzerinde çarpı işareti olan fotoğrafımı koyup bir daha beni içeriye almayacaklarmış!!! Ama hiç yaramazlık yapmadım ki... Sadece House Cafe'nin misafir ilişkileri gibi davranıp masalarla ilgilendim, hepsi bu. Herkes hayatından memnun görünüyordu. Tamam yere biraz pilav dökmüş olabilirim ama açıkcası sorun ettiklerini düşünmüyordum. Nasıl yani şimdi bir daha House Cafe'ye gidemeyecek miyim anne??

16 Mayıs 2010

Şampiyon Bursaspor!

Dün gece geç yattığım için bugün 9'da kalktım. Hemen kahvaltımı yapıp hazırlandım ve Polonezköy'e doğru yola çıktık. Duyduğuma göre Country Club tam bana göre bir yermiş. Açık hava, yeşillik ve hayvanlar... Daha ne isterim?

Arabadan iner inmez cennete düştüm zannettim. Her yer yemyeşildi. Hemen kendimize bir masa ayarladık ve kahvaltılıklarla donattık. Allahtan evde yiyip gelmişim, yoksa bu saate kadar bekleyemezdim. Yine de biraz salatalık ve domates yedim. Parkta oynadım, çimlerde dolaştım, yeni hayvanlar tanıdım. Herkes benimle dönüşümlü olarak ilgilendi. Böyle kalabalık ortamlar hoşuma gidiyor. Beni çok sevdikleri için kucaklamak ve birlikte vakit geçirmek için sıraya giriyorlar. Ne yalan söyleyeyim sevildiğimi bilmek benim için önemli. Ben de bol bol şımarıyorum! :)Çeşitli nedenlerden ötürü ekipte bazı eksikler var ama sağlık olsun. Babamın doğumgününde tam kadro oluruz diye umuyorum. Herkesle ayrı ayrı görüşsek de böyle vesilelerle biraraya gelmek de çok güzel oluyor.

Country Club tam biz çocuklara göre ama hava çok sıcaktı ve pek fazla gölge yer yoktu. Ne zaman şemsiye açsak rüzgar çıktı, şemsiyeyi kapatınca durdu. Şaka gibiydi! Güneşte fazla kalınca amele yanığı oldum. İlk fırsatta denize gidip bu izlerden kurtulmam lazım!

Sonra daha gölge bir yer arayıp bulduk ve biraz da orada oturduk.Uykum gelip de huysuzlaşınca kalktık. Arabaya biner binmez uyumuşum. Uyandığımda eve gelmiştik. Yanımızda Rubi vardı. Beraber yukarı çıktık. Rubi'yi çok çelimsiz gördüm ve kilo alması için ellerimle besledim.Maçlar başlamıştı ki Hande geldi. Biz de heyecanla bu senenin şampiyonunun belirlenmesini bekliyorduk. Sağ olsun yine eli boş gelmemiş. Bana çok tatlı bir kova-kürek seti getirmiş. Hem de çekçekli! Tabii ki çok beğendim. Teşekkürler Handeciğim! :) Hande bana bikini almıştı, kova-kürek seti de alınca tam oldu. Artık deniz için hazırım. Ne zaman gidiyoruz? Bu arada oyuncağımdan "timsah" kalıbı çıkınca çok şaşırdık. Kalıbı yapılacak başka hayvan kalmamış gibi... "Acaba bu bir işaret mi? Bursaspor mu şampiyon olacak?" diye düşünmeden edemedik.Fenerbahçeliler kendi kendilerine şampiyonluklarını ilan etmişlerdi. Resmileştirmek için tetikte bekliyorlardı. Ama dereyi görmeden paçaları sıvamaları bence hiç doğru olmamış. O kadar komik duruma düştüler ki... Kendilerini şampiyon oldu zannedip kutlamalara başladılar. Gerçeği öğrenince de oturup ağladılar: Şampiyon Bursaspor olmuştu! Tebrikler Bursaspor! Darısı tüm Anadolu klüplerinin başına... Tabii önce İzmir klüplerinin başına... :))